CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR

  • 0
  • 1.628
Yazı Boyutu:

Bizim İzmir portalının değerli okurları

Bu hafta sizlere sık karşılaşılan cinsel yolla bulaşan hastalıklardan bahsedeceğim.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH) özellikle üreme çağındaki kadın ve erkeklerde karşımıza çıkmaktadırlar. Çoğunlukla cinsel ilişki ile bulaşırlar. Bakteriler, viruslar, parazitler ve bazı diğer mikroorganizmalar CYBH nedenleri olabilirler.
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların büyük çoğunluğunun önlenmesinde kondom (prezervatif) koruyucu olabilirken, kadın ve erkeklerde genital siğillere neden olan Human Papillom Virus infeksiyonlarında kondom ne yazık ki tam koruyucu olamamaktadır.
Cinsel yolla bulaşan infeksiyonların  %70i her hangi bir yakınma veya bulgu ile karşımıza çıkarlar. Ancak %30 unda hiçbir yakınma veya bulgu gözlenmemektedir.

Cinsel yolla bulaşan hastalık (CYBH )bulguları, neden olan etkenlere bağlı olarak kadınlarda vajinal akıntı, kokulu akıntı, kaşıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken yanma, genital bölgede siğiller  veya kasık bölgesindeki  lenf düğümlerinde şişlik  gibi bulgularla karşımıza çıkabilirler.Erkeklerde ise CYBH lar  penisten ağrılı akıntı veya akıntı,idrar yaparken yanma,genital  bölgelerde siğiller,kasık bölgesinde şişlik olarak kendilerini gösterebilirler.

Cinsel yolla bulaşan infeksiyonlar neden önemlidir?
Bazı CYBH lar kadında veya erkekte hiçbir kalıcı hasar yapmazken, bazıları ise erken evrede tedavi edilmediğinde kadınlarda ve erkeklerde kısırlık, vücudun değişik bölgelerinde kronik infeksiyonlar veya kalıcı hasarlar, kanserler veya ölüme bile neden olabilirler.
Trikomonas  infeksiyonu kalıcı hasar bırakmayan, fakat en sık karşılaşılan cinsel yolla bulaşan hastalıkların başında gelir. Kadınların %15-20 sinde karşımıza çıkar.

Erkekler diğer kadınlardan trikomonas denilen paraziti taşırlar. Ancak erkeklerde hiçbir hastalık bulgusu gözlemek veya tespit etmek mümkün değildir.
Trikomonas infeksiyonunda bazen kadında da hiçbir yakınma veya bulgu gözlenmez ve vajinadan alınan akıntı örneğinin mikroskop altında değerlendirilmesi ile tanı konulabilir. Dikkatli bir patoloji uzmanı da pap-smear testinin sitolojik değerlendirmesini yaparken, özel boyalarla boyadığı hücreleri rahim ağzı kanseri erken teşhisi amacıyla tararken trikomonas parazitini saptayabilir.
Trikomonas infeksiyonunda ,kadınlarda çoğunlukla geçmeyen akıntılar mevcuttur. Bu akıntılar bazen köpüklü ve kokulu olabilir ve cinsel ilişki ile koku artabilir. Fakat bu akıntıları ,kadınların yaklaşık %40 ında bulunan anaerob mikropların neden olduğu kokulu akıntılarla (bunlarda da cinsel ilişki sonrası koku artar) karıştırmamak gerekir. Trikomonas  infeksiyonunda ayrıca, idrar yaparken yanma, cinsel beraberlikte ağrı gibi bulgular görülebilir. Jinekolojik muayenede gri, yeşilimsi köpüklü akıntı dışında , vajina infeksiyona bağlı olarak kızarık görülebilir,rahim ağzı infeksiyon nedeniyle çilek  gibi görüntü verebilir.Kesin tanıyı koymak için jinekolojik muayene ve vajinadan gelen akıntının mikroskop ile değerlendirilmesi gereklidir.

Vajinadan aldığımız kültürlerde bir parazit türü olan trkomonasın üretilemeyeceğini burada vurgulamalıyız.
Vajinada 100 çeşit bakteri denge içinde yaşamaktadır. Vajinadan alınan kültürlerde vücut dışındaki besi ortamında mikrop üretilmeye çalışılmaktadır. Besiyi en çok seven bakteri  türünün üreme şansı  daha fazla olacak ve vajinada infeksiyona neden olan gerçek mikroorganizmayı saptamak mümkün olmayacaktır.
Artık günümüzde vajinal akıntı ve infeksiyonların değerlendirilmesinde vajinal kültürün boğaz kültüründeki gibi yeri yoktur.
Trikomonas tedavisinde eş veya partner tedavisi gereklidir. Mümkünse partnerin bu paraziti alıp taşıdığı diğer kadın veya partner  de tedavi edilmelidir. Trikomonas parazitinin  tekrar bulaşma olasılığı nedeniyle trikomonas infeksiyonu kolay geçmeyen ve yaygın görülen bir infeksiyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Trikomonas tedavisinde kadınlarda ve erkeklerde metronidazol içeren haplar ve kadınlarda buna ilaveten vajinal yolla uygulanan fitiller kullanılmaktadır.

Gonore (Bel soğukluğu) ise kadınlarda başlangıçta hiç bulgu vermeyen ancak erkekte penisten ağrılı akıntıya neden olan bir hastalıktır
.
Gonoreye neden olan bakteri, sıklıkla klamidya denen diğer bir mikrobik etkenle birlikte görülür ve klamidya genelde hiç bulgu vermeden gonoreyle birlikte rahim ağzından yumurtalık kanallarına ilerleyerek ,kanallarda adezyon dediğimiz yapışıklık yaparak kanalların tıkanmasına ,dolayısı ile kısırlığa neden olabilir.
 
Gonorenin(bel soğukluğunun) bulaştıktan sonra bulgu vermesi 3-5 gün içinde olacaktır.
Penisten ağrılı akıntı nedeniyle erkeklerde gonore tanısı koymak kolaydır. Tedavide penisilin ve bazı diğer antibiyotikler kullanılır. Gonoreyle birlikte görülen klamidya etkeninin de tedavisi için ek olarak farklı antibiyotik kullanmak gereklidir. Ancak tedavi sürecine yeterli uyulmazsa, erkeklerde prostatta ve diğer organlarda kronik infeksiyonlara yol açabilir veya  erkek  infeksiyon taşıyıcısı olarak yaşamını devam ettirir.
Gonore enfeksiyonu kadınların %80-85 inde hiç bulgu vermez.Bazen jinekolojik muayenede rahim ağzında çabuk kanayabilen kızarık bir alan ve  rahim ağzı kanalından gelen pürulan (iltihaplı) akıntı gözlenebilir.Böyle bir akıntı gözlendiğinde, mikroskop altında değerlendirilmeli ,gerektiğinde de gonore ve klamidya için özel kültürler alınmalıdır.Bu akıntının basit mikroskop altında muayenesinde 10 dan fazla lökosit dediğimiz iltihap hücresi görülmesi ve bu akıntının gram boyası dediğimiz özel boyalarla boyanarak  tekrar mikroskopla değerlendirilmesi sonucu  hücre içi ve dışında gördüğümüz      ‘’ neisseria gonorrhoeae’’olarak tanımlanan diplokok türünde bakteriler gonore tanısını koydurur.

Gonore ve birlikte görülen klamidya infeksiyonu rahim içi araç uygulanması sakıncalı olan tek genital infeksiyondur. Diğer genital  ve cinsel yolla bulaşan infeksiyonlarda rahim içi araç uygulanmasında sakınca yoktur.
Gonore, klamidya ile birlikte rahim ağzı kanalından yumurtalık kanallarına ilerleyip ,bu bölgede yapışıklıklar yapması nedeniyle kadınlarda geçmeyen kasık ağrısı,şişkinlik,gaz  gibi bulgulara neden olabilir.Gonore,klamidya geçirmiş kadınlarda laparoskopi veya karın içinin gözlendiği operasyonlarda kadın iç üreme organları civarında bağırsaklara uzayan ince ağ gibi adezyonlar (yapışıklıklar) görülebilir.İşte bu yapışıklıklar kadında kasıklarda özellikle gerginlik,yorgunlukla artan kronik ağrının,şişkinliğin ve kanalların tıkanarak kısırlığın da bir nedeni olabilir.
Gonore hamile kadının bebeğine de taşıyabileceği bir hastalıktır. Özellikle konjunktivit olmasın diye bebeklerin gözüne gümüş nitrat damlatılması , doğumlardan sonra hastanelerde uygulanan rutin bir uygulamadır.
Gonore (bel soğukluğu)vajina girişinde idrar yolları çıkış bölgesinde de akıntılı infeksiyona yol açmaktadır.

Bartolin apsesi dediğimiz vajina çıkış bölgesinde sağda veya solda dış dudaklara bası yapan ağrılı şişlik yapan infeksiyonun başlıca nedeni  gonoredir ve tedavisinde  cerrahi yolla apsenin boşaltılması gerekmektedir.
Gonore mikrobu zamanında, yeterli ve doğru tedavi edilemediğinde kan yoluyla diğer organlara ulaşarak farenjitten, artrite, rektum infeksiyonundan endokardit dediğimiz kalbin iç duvarında enfeksiyona yol açabilir.
Gonore tedavisinde diğer tüm cinsel yolla bulaşan infeksiyonlardaki  gibi, cinsel eşin tedavisi de göz önünde bulundurulmalıdır.

Sifilz (frengi)de ne yazık ki ülkemizde kökü kurutulamamış kadın ve erkeklerin yaşamını tehdit edebilen ve cinsel yolla bulaşabilen bir hastalıktır. Cinsel ilişkiyle bulaştıktan sonra ortalama 3-4 hafta arasında hastalık bulguları ortaya çıkacaktır. Bu süre 10-90 gün arası değişebilir.
 Sifilizin(frenginin) ilk bulgusu kadın ve erkekte genital  bölgede görülen ağrısız krater şeklinde 4-5 mm çapında  şankr  adı verlen bir ülserdir. Dış genital bölgenin lenf akımı kasık bölgesindeki lenf düğümleri ile bağlantılıdır. Bu nedenle kasık bölgesindeki lenf düğümlerinde ağrısız şişlik gözlenebilir. Bu dönem sifilizin birinci evresidir. Şankr vajina içinde,rahim ağzınd veya rektum(kalın bağırsak alt son bölümü) ise farkedilmeyebilir.
Sifiliz şankrı 6-8 hafta içinde iz bırakmadan kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilmese yaklaşık 6 hafta ile 6 ay arasında mikroorganizmanın kan yoluyla yayılması ile ikinci evre bulguları ortaya çıkar. Bunlar gövde, kol ve bacaklarda ,avuç içi ve ayak tabanında yaygın farklı türlerde kırmızı döküntülerdir.İkinci evrede ayrıca güve yeniği şeklinde saç dökülmesi ,genital bölgede kondiloma lata denilen deride kabarık ve düzensiz farklı renkte alanlar,hafif ateş ve başağrısı gözlenebilir.
Sifiliz ikinci evre bulguları 2-6 hafta içinde iyileşir. Sifilizin üçüncü ve son evresi  tedavi edilmemiş ikinci evreyi takiben bu bulguların tekrar ortaya çıkmasıdır ve 2-20 yıl arası sürebilir. Üçüncü evre sifiliz, tedavi edilmeyen hastaların üçte birinde gelişir. Bu tehlikeli ve son evrede ana atar damar olan aortada anevrizma dediğimiz damar duvarında yapısal bozukluğa bağlı (ana damar yırtıldığında karın içinde kanama ve ani ölüm),endartritis(atar damarların kronik enfeksiyonu ve dokularda kan akımı bozukluğu ),genel parezi dediğimiz vücutta yaygın uyuşma,mental (zihinsel)durum değişiklikleri ,cilt ve kemiklerde gom denilen kitleler  ve ayakta tabes dorsalis denilen yapısal bozukluklar gözlenir.
Sifiliz(Frengi) tanısı ,saptanan lezyondan alınan sürüntü örneğinin karanlık alan mikroskopisi denilen özel bir teknikle ‘’trapenoma pallidum’’ denen etkenin saptanmasıyla olur. Kan tahlili ile sifilize özgül olmayan VDRL, RPR,sifilize özgül TPI,TPHA,FTA adlı testler yapılabilir.Özgül olmayan test sonuçları kuşkulu çıktığında özgül olan testler yapılmaktadır.
Sağlık Bakanlığı gebelere ilk yapılacak testler arasında kanda VDRL bakılmasını da önermektedir.

Türkiyede 3 kişiden biri Hepatit B (Bulaşıcı sarılık) virusuyla karşılaşmıştır.%4-10 arasında hepatit B virusu taşıyıcısı olduğu düşünülmektedir.
Hepatit B virusu hasta kişilerin kanında, cinsel sıvı, tükürük, ter, gözyaşı gibi vücut sıvılarında ve anne sütünde bulunur. Karaciğer sirozuna ve kanserine yol açabilir. Hepatit B virusundan en  etkin korunma yolunun enfeksiyonla karşılaşmadan önce aşılanma olduğunu vurgulamalıyız.

Genital  herpes %80  Herpes Simpleks Virusun(HSV) Tip 2 modeliyle,%20 HSV Tip 1 modeliyle olur. Ağızdaki uçuklar ise % 80 HSV Tip 1, %20 HSV Tip 2 nedeniyledir.
Genital Herpes bulaştıktan sonra 3-7 gün içinde uçuklar ortaya çıkar. Halsizlik ve ateşi takiben dış genital organlarda çok sayıda derin olmayan, ağrılı ve birleşme eğilimi olan uçuklar ve ülserler ortaya çıkar. Bulgular yaklaşık 14 gün sürer ve iz bırakmadan iyileşir. Genital herpes infeksiyonu  tedavisinde asiklovir içeren hap ve kremler kullanılabilir.Ancak tedavide tam kür hiçbir zaman olmayacak,diğer uçuklardaki gibi ömür boyu tekrarlama riski olacaktır.Normal  doğum kanalında yeni doğana  infeksiyon bulaşma riski nedeniyle, herpes enfeksiyonunun  aktif döneminde sezaryen ile doğum önerilebilir.

Human Papilloma Virusl (HPV)dünyada en sık karşılaşılan cinsel yolla bulaşan infeksiyon nedenidir.  
HPV nin bilinen 130 dan fazla tipi mevcuttur.Bunlardan 16,18,31,45 gibi toplam 8 civarında türü  kadınlarda rahim ağzı kanserinden sorumlu bulunmuştur.Ayrıca bu HPV tiplerinin boğaz kanseri,anüs kanseri,penis kanseri ,vajina,vulva(iç ve dış dudaklar)kanserleri risklerini arttırdığı son bilimsel çalışmalarla gündeme gelmiştir.
HPV nin Tip 6 ve Tip 11 modelleri kadın ve erkeklerde ortaya çıkabilen genital siğillerden (kondilomata akuminata) sorumludurlar. Fakat HPV Tip 6 ve Tip 11 herhangi bir kanser türünden sorumlu değildir,genital siğiller kanser olmaz.
Genital siğillerin ilaçla tedavisinde %5 lik imikomod içeren krem veya podofilin solusyonu kullanılabilir. Virus deposu olan genital siğiller koterle yakılarak, kriyoterapi aygıtı ile dondurularak veya lazerle buharlaştırılarak tedavi edilebilir. Fakat her türlü tedaviden sonra genital siğiller tekrar ortaya çıkabilirler.
HPV Tip 16 ve Tip 18 rahim ağzı kanserlerinin %70 inden sorumludur. HPV ye karşı geliştirilen ülkemizde de bulunan iki aşıda da bu iki modele karşı koruyuculuk mevcuttur. (Bu nedenle aşı yaptıranlar HPV nin rahim ağzı kanserinin %30 una neden olan  diğer türlerine karşı korunmadıkları için,rahim ağzı kanseri erken tanı  için gereken pap-smear testini  yaptırmak zorundadırlar). 
 HPV aşılarından bir tanesi ayrıca  genital siğillerden sorumlu olan HPV  Tip 6 ve Tip 11e karşı da koruyucudur.
Bu nedenle kız ve erkek çocuklara 9-14 yaş arası (tercihan 12-13 yaşında)HPV ye karşı aşı önerilmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde artık kız çocuklardaki  gibi erkek çocuklara da artık HPV aşısı rutin olarak uygulanmaktadır.
HPV infeksiyonu ile karşılaşanların %60 ında bağışıklık sistemi virusu iki yıl içinde vücuttan uzaklaştırır. Diğerlerinde ise ise virus ömür boyu vücutta kalıcı olacaktır.

HPV infeksiyonu iki  derinin  sürtünmesiyle de bulaşabildiğinden, tam cinsel beraberlik olmadan da yani bakirelerde de gözlenebilir. HPV virusunun testis derisi sürtümesiyle de bulaşabilmesi nedeniyle kondom; genital siğillere ve kanserojen olan diğer HPV türlerine karşı tam anlamıyla koruyucu değildir.
Bu yazımızda sadece sık karşımıza çıkan cinsel yolla bulaşan hastalıklardan(CYBH) bahsettik. Bakterilerin ,virusların, parazitlerin ve diğer mikroorganizmaların neden  olduğu bir çok (CYBH) bulunmaktadır.Ayrıca HIV virüsünün neden olduğu AIDS ayrı bir yazımızda ayrıntılı tartışacağımız cinsel yolla bulaşan ölümcül bir hastalıktır.

Sağlıklı cinsel yaşam dileğiyle

YORUM YAZ