Gelecek nesiller için SULAK ALANLARIN korunması ge

  • 0
  • 2.003
Yazı Boyutu:

Haftanın Sözü “Doğa  insan olmadan yaşar. Ama insan doğa olmadan yaşayamaz”
Dr. Paul Ehrlic

Gelecek nesiller için SULAK ALANLARIN korunması gerekiyor 

2 Şubat çarşamba gününden itibaren dünyada Sulak Alanlar Günü kutlanmaya başlandı. Çevreyle ilgisi olmayanlar “Bir tek kutlanmayan Dünya Sulak Alanlar Günü mü? kaldı diyebilirler. Tabi ki ÇEVRE, bazı insanlar için çokta dikkate alınmayan bir konu olduğu için normaldir. Aslında 40 yıldır kutlanıyor. 1971'de imzalanan "Sulak Alanların Korunması Sözleşmesinin" (Ramsar) imzaya açıldığı 2 Şubat'ın, tüm dünyada "Dünya Sulak Alanlar Günü" olarak kutlanıyor. Sulak alanlar, yüz binlerce yıllık doğal süreçler sonucu meydana geliyor.

Binlerce yılda oluşuyor
Bence sulak alanlar canlıların özellikle insan yaşamını sürdürmesinde en önemli unsurlardan biridir.  Alçak gelgitte, derinliği altı metreyi aşmayan, deniz suyu alanlarını da kapsamak üzere, doğal ya da yapay, sürekli ya da geçici, durgun ya da akar, tatlı, acı, tuzlu bütün sular ile bataklık, sazlık, sulak çayırlar ve turbalıklara sulak alan deniyor. Türkiye'de 1 milyon hektarı aşan 500'den fazla sulak alanımız var.  135 tanesi uluslararası öneme sahip. Sulak alan ekosistemleri yağmur ormanlarından sonra yeryüzünün en üretken yerleridir.

Korumak ulusal bir görevdir
Bulundukları bölgenin su rejimini düzenlemesi ve iklimini stabilize etmesinin yanı sıra başta balıkçılık olmak üzere tarım ve hayvancılık, saz kesimi, turba çıkartılması ve rekreasyonel faaliyetlere sağladığı imkanlar sebebiyle yüksek ekonomik değere sahiptir. İnsanoğlunun yararına birçok işlevi bulunan sulak alanlar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de özellikle kuraklık ve küresel ısınma tehdidi altında. Bunun yanında bilinçsiz insan müdahaleleriyle bozulma süreci hızlanmıştır.  Tatlı su kaynaklarının hızla tükendiği, su ve su ürünleri ile sucul ekosistemlerin en önemli konu olduğu günümüzde, sulak alanların korunması ve gelecek kuşaklara en sağlıklı şekliyle bırakılması ulusal bir görev olmalıdır.

Dünyanın gözbebeği Gediz Deltası
Uluslararası öneme sahip 135 sulak alanımızdan Kayseri Sultan Sazlığı, Balıkesir Manyas Kuş Gölü, Kırşehir  Seyfe Gölü, Mersin Göksu Deltası,  Adana Akyatan Lagünü, Samsun Kızılırmak Deltası, Bursa Uluabat Gölü, İzmir Gediz Deltası, Burdur Gölü, Konya Kızören Obruğu ile Meke Gölü bunlardan bazıları. İzmir’in yanı başından, Karşıyaka Mavişehir önlerinden başlayan Gediz Deltası, Foça tepelerine kadar uzanan yaklaşık 40 bin hektarlık geniş bir alanı kaplıyor. Türkiye’nin dördüncü büyük deltası. Bu zamana kadar 288 kuş türü kaydedilmiştir. Bu sayı ülkemizde bir alanda kaydedilen en yüksek kuş türü sayılarından biridir. Ayrıca yıl içerisinde 235 kadar kuş türü bu alanda gözlenebiliyor. Her kış düzenli olarak yapılan sukuşu sayımlarında ise 30 bin ile 80 bin arasında sukuşu kış mevsimini buruda geçiriyor.

Deltada 235 kuş türü var
Her yıl Çamaltı Tuzlası içindeki tuz tavalarının arasındaki üç küçük adacıkta 5 bin çift kadar Flamingo kuluçkaya yatıyor. Türkiye’de sadece beş yerde üreyen ve Dünya’da nesli tehlike altında olan Tepeli Pelikan’ın ise en önemli üreme ve beslenme alanlarından birisi. Karagagalı Sumru’nun Türkiye’deki tek üreme alanı Gediz Deltası’dır. Tilki, Çakal, Yaban Kedisi, Saz Kedisi, Yaban Tavşanı, Yaban Domuzu, Porsuk, Gelincik gibi memeli hayvanlar da bu delta da nesillerini devam ettiriyor. Gediz Deltası’nın tüm doğaya ve insanoğluna cömertçe sunduğu hazinelerden her canlı kendi kısmetini alır. Sürekli daha fazlasını istemek ise başka canlıların haklarından çalmak olur. İşte bu yüzden Gediz Deltası’nı kuşlar için, çakallar, tilkiler için, köylüler, kentliler için, ülkemiz, dünyamız ve tüm insanlık için korumak boynumuzun borcu olmalı. İzmir Kuş Cenneti tanıtım rehberi, kuş gözlemcisi ve fotoğrafçısı Oktay Bulut’a çektiği güzel fotoğrafları Çevre-Yaşam köşesi okurlarıyla paylaştığı için teşekkür ediyorum.

Sulak alanların faydaları

**Yeraltı suyu reşarjı ve deşarjı, taşkın kontrolü, taban suyunun dengelenmesi gibi işlemleri ile bulundukları bölgenin su rejiminin dengelenmesine katkı sağlarlar.

**Bulundukları çevrenin nem oranını yükselterek başta yağış vesıcaklık olmak üzere iklim elemanları üzerine olumlu etki yaparlar.

**Tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ve besin maddelerini kullanarak suyu temizlerler. Özellikle suların yoğun olduğu sulak alanlar, atık sulardaki organik ve inorganik maddelerin arıtılmasında önemli rol oynarlar.

**Tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir.

**Sulak alanlar yüz binlerce yıllık doğal süreçler sonucu meydana gelmiş ve ortama karakterize olmuş zengin bitki ve hayvan türleri ile yoğun organizma koleksiyonuna sahip yeryüzünün en önemli genetik rezervuarlardır.

**Sulak alanlar başta balıkçılık olmak üzere, hayvancılık, saz kesimi ve rekreasyonel faaliyetlere sağladığı imkânlar nedeniyle yüksek bir ekonomik değere sahip olup, bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlarlar.

**Yapılan bir araştırmaya göre dünyadaki tüm sulak alan ekosistemlerine biçilen değer 14,9 trilyon ABD doları olarak belirlenmiştir.

OKUR MEKTUBU
Hayvanların da yaşam hakkı var..

Hayvanları çok seven Dilek Tüzün adlı okurum geçtiğimiz pazar günü İzmir Valiliği ve İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkililerini harekete geçirmek üzere HAYSAV’ın, (Hayvan Hakları Savunucuları Derneği) düzenldeği eyleme katılmış. Bir fotoğraf eklediği e-mailinde Dilek Tüzün şunları dile getirmiş “İzmir ve ilçelerindeki barınaklardaki yaklaşık 8 bin hayvanın zulüm gördüğü ve insanlık dışı bir bakıma maruz bırakıldığı gerekçesiyle protesto edildi. Hayvan Hakları Savunucuları Derneği Başkanı Murat Çağıl’ın önderliğinde gerçekleşen eyleme, yaşlı, genç yaklaşık 300 kişi katıldı. İki katılımcı, çuval giyip kan kırmızıya boyanırken, Derya Candan basın açıklaması yaptı. Sokak hayvanlarının sahiplenilmesi, barınak ve bakımevlerinin durumlarının acilen düzeltilmesini istiyoruz. Bu konuda yapılacak her çalışmaya hayvan severler hazır. İnsanların en yakın dostları kedi ve köpeklerdir. Onlar gerçekten bize bir şeyler anlatmak istiyorlar. İnsan olarak onların saldırgan ya da vahşi yaratıklar olmadığını, ürkek ve yardıma muhtaç canlılar olduğunu ve bir lokma ekmek bile verseniz sizi evinize kadar takip edecek derecede koruma içgüdüsüne sahip olduklarını lütfen unutmayalım. Hayvanların da yaşama hakkı var. Aç bırakılıp işkence yapılamaz.

Penceremdeki arkadaşlarım
Geçtiğimiz günlerde köşemde yaban hayvanlarla ilgili “Biyolojik çeşitliliğin devamı için onlarında yaşama hakkı var” başlık yazı yazdım. Hatta Amerika'nın yabani kuşların neslini korumak için yılda 4 milyar dolar yem parası harcadığına değinmiştim. Aşırı soğuklar nedeniyle yaban hayvanların yaşam mücadelesi verdiğini ve duyarlı vatandaşların evlerindeki yiyecek artıklarını ormanlık alanlara bırakmalarını rica etmiştim. Pek çok çevre gönüllüsü dostumun bu çağrımı yerine getirdiğine inanıyorum. Benim de 2 aydır evim ve işyerimdeki pencere kenarına koyduğum buğday ve bayat ekmekleri yemeğe gelen bir martı ve iki kumru arkadaşım var. Her gün mutlaka gelirler. Benden artık hiç korkmuyorlar. Neredeyse elimden yiyecekler. Martının adını Giga, anne ve evlat olduğunu sandığım kumruların adını ise Ayşe ve Mehmet koydum.

YORUM YAZ