“BEN DE ŞEKER HASTASI ADAYI OLABİLİR MİYİM?”

  • 0
  • 1.049
Yazı Boyutu:

Ben de Şeker Hastası olabilirmiyim? diyorsanız

İnsan vücudu kanda şekerin belirli aralıklarda olmasını ister.

Alt sınırın altındaki kan şekeri,

  • kollarda, el ve ayaklarda güç kaybı,
  • zihinsel bulanıklık,
  • uyku hali ve rehavet yapar.
  • Sinirleri, ruh sağlığını olumsuz etkiler, huysuz, geçimsiz, agresif oluruz. Kendimizi tanıyamayız.

İnsulin kandan şekeri alıp hücre içine taşır ve bu hormon bitmeye başladığında kanda şeker yükselmeye başlar. Bu durumda artık şeker hastalığı başlamıştır. Bununla baş etmeye çalışan vücut, fazla şekeri idrarla uzaklaştırmaya çalışır. Yüksek seyreden kan şekeri, vücutta çamaşır suyu etkisi yaparak:

  • Göz damarlarını,
  • ayakta kan dolaşımını,
  • böbrekleri,
  • kalp damarlarını,
  • hafızayı olumsuz etkiler. Adeta metastaz yapan bir kanser hücresi gibidir. Sürekli vücutta gezerek pek çok yerde hasar bırakır.

Şeker hastalığına geçiş aşamalarında açlık şekeriniz sınırlara yaklaşmış veya sınırların etrafında gezinmektedir. Ancak insulin ve şeker seviyelerindeki dalgalanmalar nedeniyle, şeker hastalığına benzer belirtiler taşımaktasınızdır.

Sinir sisteminiz size sinyal verir:

  • Alınganlık,
  • hafif depresyon,
  • tahammülsüzlük,
  • uyku bozuklukları,
  • sinirlilik,
  • olaylara sıra dışı tepkiler,
  • ellerde ayaklarda titreme,
  • halsizlik,
  • konsantrasyon sorunları,
  • sık acıkma,
  • kontrolsüz yeme,
  • yemeyi durduramama,
  • özellikle karbonhidrat kaynaklarını tercih etme gibi sorunlar yaşanabilir.

Eğer:

  • Bu belirtilerden en az 3-4 tanesi sizde varsa,
  • ailede şeker hastası varsa ve
  • bel çevresinde yağlanma başladıysa,
  • hızla kilo alıyor ve
  • kilo vermekte güçlük çekiyorsanız

acilen bir endokrin servisine başvurun ve şikayetlerinizi eksiksiz bildirin. Çünkü erken teşhis ve tedavi daha büyük risklere geçiş sürecini geciktirir ve bu nedenle büyük önem taşır.

Pek çok bireye ülkemizde, şeker hastalığına geçiş aşamasında müdahale edilmemektedir.

  • Açlık kan şekeriniz
  • açlık insulininiz,
  • tokluk kan şekeriniz
  • tokluk insulininize

eksiksiz olarak bakılmalıdır.

Eğer sınırın az altında veya az üzerinde ise ilaç kullanmanız size çok iyi gelebilir. Yurt dışında tıp dünyası, şeker hastalığında kullanılan ilaçlara erken dönemde artık hemen başlatmaktadır. Bu erken müdahale sizin yaşam kalitenizi arttırır. Düşünseniz ya; unutkanlık, halsizlik, güçsüzlük, şiddetli acıkma, doymama, alınganlık, sinirlilik, depresyondan, iş performansınızın sürekli düşüyor olmasından kurtulduğunuzu… İnanın şeker hastalığına geçiş aşamasında yaşanan olumsuzlukların çoğunu aşacak ve çok rahatlayacaksınız.

Bu dönemde ilaç tedavisine başlanmaması çoğu zaman hasta açısından olumsuz bir karardır. Sırf açlık şekeri üst sınırın üzerine çıkmadı diye, diyabetik olana kadar beklenmesi artık doğru bulunmuyor. İlaç tedavisi için tamamen şeker hastalığına yakalanmış olmanızın beklenmesi demek; süratle kilo almanız ve başka sağlık risklerini göze almanız demektir. Halbuki, birey doktora başvurduysa, zaten dikkatli beslenme, zayıflama konusunu başaramamış, iştahıyla mücadele edememiştir. Doktora teslim olması zaten bireyin zayıflamayı ve iştahını kendi kendine kontrol edemediği anlamına gelmektedir. Bu nedenle hastaya “Git, diyet yap, spor yap, zayıfla; sağlık sorunun düzelir” denilmesi çoğu kişide çözümsüzlük ve hasta açısından çaresizliktir.  

Gerekli olmasına rağmen anti diyabetik ilaç desteği başlamazsa çok büyük yüzdeyle:

  • iştah kontrolü başlatılamaz
  • olağan bir iştah vardır da
  • hasta bunun önüne kendi kendine geçemez.
  • zayıflama ve sağlıklı beslenme sorumluluğu; hastanın kendi üzerine kalmıştır
  • ancak hasta zayıflamayı çok istemesine rağmen
  • karbonhidrat krizlerini durduramaz
  • kendi kendine başarabileceği söylenen bir şeyi yapamamaktadır ve özgüvenini yitirir
  • kilo almaya devam eder,
  • bir dizi başka metabolik risk almış olur.

Kontrol edilemeyen iştah; sizde artan:

  • kalp damar hastalıkları,
  • diyabete geçişin hızlanması,
  • iç organlarda yağlanma,
  • yüksek tansiyon gibi

daha pek çok metabolik hastalık riskinin artması demektir. Prediyabetik aşamada (şeker hastalığına geçiş aşamasında)  hastayı sporla, diyetle baş başa ilaç tedavisiz bırakmamak gerekir. Bu bir komple ekip tedavisi gerektirir. Kan şekeri az da olsa düşen veya yükselen bireye spor yaptırmak bile ayrı bir uzmanlıktır.

İşte tam da bu nedenle ellerimizi bağlayıp da şeker hastası olana kadar beklenilmemelidir. Şekere geçiş aşamasında tahlil, tedavi, spor, hasta eğitimi ve diyetle ile hasta erken dönemde kontrol altına alınmalıdır. Böylelikle hastalığa geçiş süreci uzatılmalıdır. Dünya üzerinde pek çok ülkede ilaç tedavisi erken döneme (hipoglisemi, bozulmuş açlık glukozu, insulin direnci, reaktif hipoglisemi vb) alınmıştır. Acilen diyet tedavisi, ilaç tedavisi, spor ve beslenme eğitimlerinin başlaması gerekli olduğu, son 3-5 yıldır uluslar arası bilimsel kongrelerde duyurulmaktadır.

Şeker hastalığının gerçek sorumlusu karbonhidratladır. Genetik %30 etkiliyken, beslenme alışkanlıklarımız %70 etkilidir. İnsan vücudunun insulin rezervini hızla tüketmek üzere programlanmış bir dizi toplumsal kurallarımız var. Bir kere çok hamur sever, şeker sever bir toplumuz… Hamur yemeye bahanemiz çok. “Misafire yaptım, yemezsem ayıp olur, birer tane hemen yesen ne olur, senin için yaptım yemezsen ölümü gör, bir kereden bir şey olmaz, o kadar uğraştım yesen ne var?” gibi… “Nelerin yıllar yılı tüketilmesiyle risk artmaktadır ve insan vücudunda şekeri dengeleyen insulin hormonu bitmeye yüz tutar?” diye merak ediyorsanız, işte size düşman listesi:

1)Beyaz un ve bu kapsama girenler:

(Beyaz ekmek, lavaş, pide, pirinç, makarna, erişte, şehriye, börek, pasta, kek, kurabiye, poğaça, açma, patates…)

2)Şeker ve şekerli yiyecek, içecekler:

3)Alkollü içecekler:

4)Glukoz, fruktoz, mısır ve şuruplarını içeren yiyecek ve içecekler:

(Hazır reçel, bal, pastane ürünleri, çikolata, gofret, kekler, bisküviler,  kakaolu fındık ezmeleri, meşrubatlar, meyve suları, meyveli yoğurtlar, kutuda ve paketli dondurmalar, )

Bu 4 grup gıda kanda şekeri hızla yükseltir. Kanda şekerin dengelenmesi için fazla miktarda insulin hormonu salgılanır. Bu esnada da bir ömür boyu bize yetecek insulin miktarımız (herkeste sınırlıdır) gittikçe azalmaktadır. Durduk yerde risk gelişir ve bu grup besini her tükettiğinizde diyabet riski biraz daha erken yaşa gelir.

Şeker hastalığı genetiğimizde yoksa başımıza gelmez sanıyoruz. Kan şekerini dengelemekten sorumlu insulin hormonu vücutta bitebilen bir hormondur. Tatlı, hamur yedikçe, yani karbonhidrat tükettikçe insulin rezervimizi azaltıyoruz. Kendimizi şımartma arzumuzun bedeli bazen ağır olur. Yıllarca yiyeceklerle kendimizi şımartma alışkanlığımızın adı; yaş ilerleyip de insulin bitmeye yüz tuttuğunda, “yaşla gelişen şeker hastalığı” oluveriyor. Bu durum genetik olarak şeker hastalığına yatkınlığınız yoksa bile mümkündür. Yani karbonhidrat tükettikçe insulin bir ömür yetecek insulin salgınız bitmeye başlıyor.

Beslenme uzmanlarına da burada çok iş düşmektedir. Çünkü:

  • diyetisyen eğitimler vermeli, hastanın besinleri tanımasını sağlamalıdır.
  • birey, bedeninin besinlere verdiği tepkileri diyetisyeninden öğrenmesi gerekir.
  • bireyin, hastalıklarla yeme zaaflarının ilişkisini diyetisyeninden öğrenip çok iyi anlaması önemlidir.
  • doktorların önerdiği ilaçları bireyin düzenli kullanma durumunu diyetisyenin takibi gerekir.
  • diyetisyen tarafından hatalı beslenme alışkanlıklarının hastada değiştirilmesi,
  • yeme zaaflarının kontrol edilmesi gerekmektedir.
  • hastalığın seyrine hatalı besinlerin etkisinin anlatılması diyetisyenin görevlerindendir.
  • aktivite alışkanlıklarının sorgulanması ve
  • sporun şeker hastalığına olumlu etkisinin diyetisyen tarafından anlatılması ve vurgulanması gerekir.
  • diyetin hastanın yaşam biçimini zorlamayacak şekilde hazırlanması diyetisyenin ve hastanın başarısı açısından kritiktir.

Sadece genetik yatkınlığımız varsa ve fazla kilo sorunumuz varsa bile profesyonel destek alıp, beslenmemize çeki düzen getirelim ki, sevdiklerimizle daha uzun yılları keyifle paylaşalım.

YORUM YAZ