Yazı Boyutu:
Evlenecektik !
Ege kenarındaki o kasabada, Stilaryonda !
İmbatın onun saçlarının arasından geçerek zeytin dallarına asılıp kaldığı, o yerde .
Düğün yapacaktık mutlaka,çoşkumuzu ve sevincimizi dostlarımızla paylaşmadan huzur bulamazdık hemde birbirimizi kazandığımız için öğünemezdik !
Merasim iskelede eski üzüm mağazalarının önünde kurulacaktı .
Mutfak ,Giritli İrbam ağanın tek katlı evinin içine yerleşecekti !
Kazanlar bir gece önceden lezzetle doldurulup davul vurmaya başladımı yalı kıyığına sıralanacaktı.
Nohutlar Yayladan ,fasulyeler Deveciden,tereyağlar Güccük Bahçeden,zeytin yağlar Kaynapernadan,domatisler Manastırdan gelecekti.
Çoban Orhan nahırdan on tane, üç makas erkeç sözü vermişti, karadağdan sürüyüp getirecekti.
Yemekler üç gün önceden hazırlanmaya başlayacaktı,Dede sarıkları,oklava sıyırmaları,altın sarısı renkli sultani üzüm yapraklarına sarılmış sarmalar imece usulü ile yapılacaktı.
Keçi paçası,kaburgalı nohut,kıymalı badılcan silkme,parça etli kuru fasulye düğün gecesi sabaha kadar kadınlar uyumadan kotarılacaktı.
Sütlü irmik helvası ise kuşlukta dökülecekti.
Yemekler çok lezzetli olacaktı, sevgi katılacağı açıktı,hizmetler parasız , gayret gönüldendi çünkü.
Boynaklı hanımların başında Gülten Yenge,Aysel abla,Sarpıncıklıların başındada yasavul emeklisi Mızdavanın karısı olacaktı.
İskeleye ,çardakların altına masalar dizilecek,Boynaklılar,Sancakililer,ahurlulular yakın yakın oturtulacaklardı ,bütün "Melena Akra" ahalisi akrabaydı zaten .
Erkekler "mandaboku" bağlayacaklardı poşuları, kadınları her zamanki gibi yanlarında olacaktı.
Gençler misafirlere tepsilerle ikramları taşıyacaklardı.
Oğlanlar boyunlarında işlemeleri yavuklularından yağlık mendilleri,avuçlarında tepsileri uçururken,genç kızlar,ayaklarında şıpıdık terlikler, aşık kemiklerinin üzerinde sonlanan paçaları lastikli kırmızı şalvarlarının içinde içecek servisleri yaparken,yürek hoplatan vücut titreşimleriyle Cenneti Ali'yi çağrıştıracaklardı.
Cingen Ati lahana sarması boyutundaki ot cigarasını sol elinin 4-5 parmakları arasında tutarak klarnetini coştururken oğluda ince bir zeytin dalından kesilmiş çubuğuyla davul ritmi tutacaktı.
Herkes havası gelince tabiiki oynayacaktı kızlı ,erkekli.
Ahurlular ;"asmalı mencere"yi kaçırmazken dağ arkalılar,"karyolamın demiri", saipliler,ambarsekililer "annede ben marul isterim,haftanın başında düğün isterim" vurunca ortaya fırlayacaklardı.
Benim daha doğrusu bizim havamız "beyaz şemsiye"idi, o başlayınca herkes kenara çekilecek,gelin damat biz dönecektik Ahurlu yalı kıyıında !
Avuç avuç kağıt paralar saçılacaktı bize yarışırcasına dostlardan !
Ben kesin lacivert mencester takım giyecektim,içine beyaz uzun kollu gömlek ama manşetler bir kat kıvrılmış,yaka son düğmesine kadar ilikli.
Caket omuzda olacak,çoraplar beyaz,ayakkabılar Eşrefpaşalı meşhur kunduracı Behlülden oğlak derisi,yumurta topuk,arkası basık.
Boynumda kenarları kalpkalbe karşı işlenmiş beyaz yağlık mandil !
Gelin ;onun ne giyeceğinide belirlemiştik, tabiiki her şey beyaz olacaktı.
Gelinim sarı başağı dolmuş bir buğday dalı gibiydi,başında Börklüce yiğitlerinin zamanından gelen Gelinbaşı olacaktı,baharda yapılan papatya çelenkleri gibi.
Gelinliğin yakası fırfırlı olmalı ,ceylan boynuna oturmalı,tüm iğne oyası.
İncecik belinde kırmızı kuşağının serbest uçları koştururken uçmalıydı,rüzgar tanrısı Mimasın kayırmasıyla.
Eteğinin bittiği yerde çorapları görünmeliydi,ipek,işleme dantel,bembeyaz,Paris işi !
Ahh aklıma her gelişte içimi titreten ayakları yarım yüksek, dolgun topuk, beyaz,üstten kordonlu ayakkabılar içinde koşturacaktı,ceylan bilekleriyle !
Herkes yiyip içtikte,serhoş olduğunda bir piyade gayığa kıç üstüne bir iri çukalinin içine gazlı külle bir meşale yapıp,ikimizde ayakta ellerimiz birbirine kenetli duracaktık.
Tekne karanlığa süzülürken kenardakiler giderek küçülen meşalenin denizdeki şavkını takip edip ıslak gözlerle bize bir yastıkta gocama dileklerini sunarken ,fondipleyeceklerdi !
Bir gün bir kucak çocukla dönecektik !
Amannn !
Her şey yalan oldu !
Bir koca dalga !
Ne tekne kaldı,ne umutlar !
Şimdi derinlerde sular altındayız ,zaman zaman ruhum şöyle bir doğrulur gibi olunca onun kumlar altındaki silüetini fark ediyorum.
Batmadan önce bir Yakuza kılıcı gibi parlak ve keskin olan Sarı Gelin, tuzlu ve rutubet ortamda eski bir kasap bıçağı gibi paslanmakta.
Elimi bile uzatamıyorum ,onu sadece hissediyorum !
Bu hikaye gerçektir !
Ben artık kendi menkıbemi Agnes Baltsa*'nın melodileri altında demliyorum !
-----------------------------------------------------------------
* ARTA KALAN ZAMANDA DAN. .