Fenerci

  • 0
  • 1.334
Yazı Boyutu:

Zaman zaman içinde vakit zaman içinde iken ve vakit nakit olmadan önce oldu bunlar!

Goca şairin dediği yerde yani “akdenize kısrak başı gibi uzanmış memleketin” tamda atın kulağına denk gelen yerinde bir ören vardı.

Ciniviz sır katibi Dukasın Stilaryum onun dedelerinin atalarının söylediği şekilde “Mimas” denilen yerde bir ahali yaşardı.
O ahali şimdi yer ile yeksan olduysada  o yerin adı Karaburun’a döndüysede alem değişir insan değişmez derler ya; her şey gene eski tas eski hamam.

O topraklar kıraç tepelerle,ormanlık dağlarla adam diksen yeşerecek ovalarla doluylu.

Tepeler kıraçtı poyraz denizlerinin getirdiği  deniz sularının tuzuyla boy atamazlardı,ama dağlarda ceylanlar,leoparlar,karakulaklar gezerdi.

Ovaların deniz tarafından balık yamaçlarınan bal akardı.

Atların nalları altından arabaların tekerleri gümüştendi.

Yarin yanağından gayrısı da ortaktı vesselam !

İşte bu zamanlarda Sarpıncık tesmiye edilir köyün deniz ucunda bir fener vardı .
Bu fener geçen gemilere yol gösterir kayalara binmesine engel olurdu,geceleri gözünü açar bütün gün uyurdu.

Bu fenerin birde fenercisi vardı Vicat nam bir adam, o memleketinde bir hekimi vardı Alpsalen derlerdi adına.

Bu ikisi ruh gibi dostlardı !

Akbalıkları,kulağı sarıları  pırnar çalısı ateşinde boklu balık yaparlar,kendi imalatları desti şaraplarıyla yerler içerlerdi.

Kadeh kadehi laf lafı açar ya fenerin duldasında yer içer karşı kıyılara Sakız dağlarına bakar iç geçirirlerdi.

Giritli İrbam dayının bir lafını akıllarından çıkaramazlardı :

Toprakta kum kokusu ,kadında Rum kokusu.

Gel zaman git zaman bunların heyheylerinin tuttuğu bir zaman haydin gidelim Sakıza dediler.

Yanlarına üç-beş nefer köylü alarak,sandala binerek karşı kıyıya vardılar.

Günlerden bahardı,zaten başlarına da o vurmuştu.

Badembükünün ceviz gibi papaz eriklerinden bir torba ,Kopanisti, peynirden bir bakraç da yanlarına almışlardı.

Karşı tarafta çok ağırlandılar,

Uzolara gark oldular,Kara gözlere mest !

Hekimbaşına bir taze dulu teselli etmek düştü bu da  zaten Hippokratın öğüdüdür.

Evde kalmış derler o zamanlar ama daha 27.nci baharını süren kısrak yeleli bacısıda Fenercinin deniz tuzundan tahtaya dönmüş yüreğine pınar suları serpti.

Fenerci o kadar kendini bulduki zaten aslının Rum olduğunu hatırladı da evde kendini bekleyen karıyı hiç hatırlamadı !

Sayılı günler tez biter ya, bu da bitti !

Her kes evine köylü köyüne döndü bunlarında yürekleri adada kaldı  boş kalıpları geri geldi.

Bütün bu olan bitenleri yanlarında gidip gelenler aleme anlattı.

Hekimin başı bağlı değildi ama Fenercinin bağlıbaşı taşa çarptı.

Bir gün hekim Alpsalen atına atladı eski yasavul Mızdava yı görmeye köye gitti.

Tam kahvenin karşısına denk gelen köy çeşmesinde yün yıkayan fenercinin karısını gördü ;    -kolay gelsin dedi.

Hal hatır soruldu dua edildi.

Hekim :-Fenerci nasıl ? diyecek oldu !

Karısı:

-Boynu altında kalsın !Dedi.

Anlaşıldı ataş eve düşmüştü.

O akşam Fenercinin karısı evdeki evdeki çapkın horozu kesti,suyunada  nohutla bulgur   saldı!

İlk akşamdan ocağı yaktı,önüne en yeni sofra örtüsünü açtı,üstüne siniyi koydu,potiri,rakı dolu karafayi yerleştirdi.

Balık yumurtası kesti,kopanistinin üstüne zeytin yağı gezdirdi

Tam Fenerci bahçe kapısını gıcırdattığında şöyle bir eşek kulağı kadar kestiği köy ekmeğini  ateşte hafif pembeleştirip üstüne terayağını sürdü.

Fenerci kapıdan göründüğünde altın dişleri ile öyle bir gülerek hoş geldin dediki etraf yüzünün şavkıyla aydınlandı.

Fenerci şaşırdı,Allah Allah ne oluyor bu karı delirdimi ne diye düşündü.

Yenge:

-Hoş geldin koçum ömrün bana ekmek taşımakla geçti bende   düşündüm sen bu gün benim misafirimsin dedi.

-Gel otur yanıbaşıma sana sofra kurdum iç-ye keyfet ,karının keyfini çıkar dedi.

Fenerci bu işe çok şaştı isede ,”galiba şansım döndü” diye düşünmeden de edemedi.

Nar gibi horoz nohutlu bulgur yatağında bakır sahanda ortaya konduğunda,fenerci balık yumurtasıyla,kopanisti ile rakıyı yarılamıştı bile.

Fenercinin karısıda ömründe yapmadığını yaptı fenerciyle kadeh tokuşturdu !

İşte bu Fenerciyi kopardı.!

Artık kimkimi içti,rakımı fenerciyi,Fenercimi rakıyı,yengemi rakıyı,Fenercimi yengeyi içti bilinmez.

Karışık bir durum!

Fenerci sofrada sızınca karısı onu kaldırdı,koluna girip içeri  götürdü,gerdek gecesi kullanılan takımları serdiği yatağa uzattı !

Fenercinin nefesini dinledi,iyice sızdığına emin oldu!

İçeri döndü,eski bir mercan çaparisi kurşununu aldı,ateş kaşığına koydu,uzun sapından tutarak kaşığı küllü köze sürdü.

Bekledi biraz, kurşun iyice eridi,yavaşca yatakta yan yatan Fenercinin yanına ayak uçlarına basarak döndü.

Sol kulağının içine küçük gazyağı hunisini soktu Fenerci duymadı bile horlarken !

Ateş kaşığındaki erimiş kurşunu kadın huniden Fenercinin kulağına akıtıverdi .

Fenerci hızlı bir sıçradı,yatağa düştü tekrar ,üç-beş titredi,gevşedi,!

Nefesi kesildi !

Kadın takımları topladı,kaldırdı !

Çekmecesinden gelin olurken görümcesinin hediyesi bıyık alma cımbızını çıkardı,gitti Fenercinin kulağının şeklini almış,donmuş kurşunu çıkardı,ocağın üstündeki kırık bardağın içine koydu!

Sabah gün ışıyınca kapının önüne çıktı:

-Fenerci gittiii…

Diye bağırdı,kendini yerlere attı,üstünü başını yırttı,toza toprağa belendi.

Fenerci de toprağa eklendi !

Zaman zaman içinden geçti !

Bir sabah kamburu çıkmış bir topak goca garı olmuş Fenercinin karısı ocağın üzerine uzandı, eski bardağı yağlığa sarıp mantosunun cebine tıkıştırdı.

Köy otobüsüne bindi,konakta indi doğru kuyumcular çarşısına gitti.

İlk dükkana girdi ,çıkını açtı Fenercinin kulak kalıbı kurşunu çıkardı verdi onun etrafına altın bir zarf birde kalın zincir ısmarladı.

Köyde davullar çalmaya ahali yiyip içmeye başladı,evden Fenercinin torunu tam gelin çıkarken goca nine deri çıkını açtı,elinde zincir üstünde sallanan kolyeyi eğilen torunun boynuna takıp alnından öpüverdi.

Hala o kolyenin şeklinin ne olduğunu bulmaya çalışırlar yıllar yılı ama Fenercinin karısıda gitti.

Kime soracaksın artık !

YORUM YAZ