İRİ MEMELER VE GENİŞ KALÇALAR

  • 0
  • 4.358
Yazı Boyutu:

 
Çinde kutlananTürkiye Kültür etkinlikleri kapsamında 100 Çinli entellektüelin ülkemizde ağırlanması projesi ile Mo Yan ziyaretimize geldi.

Türkiyeye geldi  “İri memeler geniş kalçalar” ın yazarı.

Mo Yan ilk olarak Topkapı Sarayı, Yerebatan Sarnıcı ve Sultan Ahmet Camiini ziyaret etti. Tabii arkasından Kapalı Çarşı,Taksim  ve İstiklal Caddesi ,İstanbul'un nabzının attığı yerler, Galata Köprüsü dahil.

Kendisi 2012 de Nobel Edebiyat ödülünü aldı bizim 2006 Nobel Edebiyat Ödüllü yazarımız Orhan Pamuk'la da bir araya geldi.

İki Nobelli yazar karşılıklı nasıl durdular, birbirlerinin gözlerine nasıl baktılar nasıl el sıkıştılar, nasıl hal hatır sordular orda olmak vardı !

   

“İri memeler ve geniş kalçalar”,  ”Kızıl Darı Tarlaları“ Çindebir ailenin üç kuşağının 1923-1976 yılları arasındaki öyküsünü anlatarak romanların çatısını çatıyor.

Uzak Doğu romanı deyipte doğa manzaralarının yan tarafa çekildiği zaten görülmez, Mo Yanda eserini bir fotoğraf estetik ve görselliğinde gözler önüne sererek , hikayeyi onun üstüne yayıyor.

Acaba ben Çinde hiç de azımsanmayacak zamanlar geçirdiğimdenmi bu kadar sinematoğrafik gördüm anlatılan sahneleri diyordum ki:

Nobel Ödülünüde benim hatırım için vermediklerine göre iştam kotarılmış !

 

Roman tam bir kronolojik sırayla gitmiyor ama Çin ile, sosyalist devrimle,Çinin öğretmeni ve lideri Mao ile ilgili bir şeyler bilenlerin elinden bırakamayacağı bir lezzet tabağı.

Şimdi bile Çinde şöyle bir aylık kadar bile olsa ziyarette bulunanlar ,eğer bu kitabı okumuşlarsa bir çok anımsatma ile sıklıkla karşılaşırlar.

Japon istilasına karşı verilen direniş savaşı, o kaosuniçinde Çinlilerin birbirleriyle boğazlaşması, Komünist Halk Devrimi,  Kültür Devrimi, Çin tarihindeki Halk hareketleri ve ilişkileri.

Böyle ortamlarda toz dumanın ortadan kalkmasına kadar ki süre içinde ne kadar insanın ne amaçla olduğuda pek belli olmadan kim -niye vurduya gittiğide gözler önüne seriliyor.

Her şey aydınlanana, Devrim şekillenip ortaya çıkana kadar; belkide yüz binlerce insan o tsunaminin dalgaları arasında boğulup gidiyor. İnsan karakterinin yırtıcı hayvansılığı bir müddet sonra bütün değerleri nasıl tarumar ediyor.

Birbirlerine normal zamanda çok saygılı olanlar itibar ve hürmet alıp verenler otoritenin merkezi kaydığında nasıl bir canavara dönüşüyor; bakmak lazım!

Hele açlık insana neler yaptırıyor, içimizdeki hayvanın beslenme içgüdüsü tatmin edilemeyince nasıl Saldırganlık ve Seksüel içgüdünün bayrağı zirveye çektiğini görürsünüz bu öyküde. Hatta hayvanların bile organize olup bu işlerin içine bilfiil katıldığını hayretle saptarsınız.

İnsan olurda aşk olmazmı,savaş olurda seks olmaz mı. Hayvansal iç güdülerin birbirleriyle kolkola nasıl toplumları avucuna alıp hamur gibi yoğurabildiğini anlatıyor hikayeci.

Çinde biraz detaylı bir gezi proğramına denk gelirseniz bu kitaptaki bir çok noktanın hala kanayan bir yara gibi sizede sunulduğunu görürsünüz.

Çindeki Kültür Devriminin ne anlama geldiği ise hiç uzun lafa hacet yok; yirmibeş milyon can demektir.

Benim Geleneksel Çin Tıp Akademisinde okuduğum seksenli yıllarda tanıştığım hemen herkesin ailesinden bir veya daha fazla kişi Kültür Devriminden nasibini almıştı!

Ne kadar modern ve Çağdaşlığa, komşuluğa ve işbirliğine ait nutuklar atılsa bile; toplumların hafızası asla büyük acıları unutmuyor !

Hani bir köylünün tarlada çocuğunu bir yılan sokup öldürüyorda, köylüde yılanı öldürmeye çalışırken tahra ile kuyruğunu koparıyor ya: sonra bu düşmanlık ortadan kalksın insan oğlu ile Şahmaran oğlu  sulh yapsın deniyor, ısrarda ediliyor ama yılan ne diyor köylüye: sende evlat bende kuyruk acısı var dost olamayız ebedi !

İşte bu meselden dolayıdırki dünyamızda hala aradan ne kadar zaman geçerse geçsin. Birbirlerinin canını yakan topluluklar asla dost olamıyorlar !

Savaşların öldürdükleri sadece savaşan askerler değil toplumun onuru ve insanlık değerleridir ki savaşların en kötüsü kardeşin kardeşi boğduğu iç savaşlardır.

Ülkelerin  yöneticileri en azından Nobelli yazarların kitaplarını ellerine alıp özetini değil kendisini bir okuyabilseler keşke !

Toplumsal dinamikleri, makrodan mikroya insanlığın dramatiğini ,savaşların oluşturduğu ruhsal ve bedensel sonuçta evrensel ahlakın geçirdiği imalatı bir görebilseler ; sevdanın önü açılır !

Kazanma, öğünme, hükmetme, kan dökme,yalvartma, süründürtmenice hastalıklı sevdanın değil, İnsan olabilme sevdasının yolu açılır.

 

Dünyada toplum kanaat önderlerinin, yöneticilerinin, seçilmiş veya kendilerini seçtirtmiş liderlerin en baş görevi kardeş kavgalarına yol açmamaktır.

Her gün izlediğimiz çevremizdeki olayların tümü ilerde enince detayına kadar yazılacak.

Etrafımızdaki olayların tüm detayı son yüz yılda yazıldı zaten!

Herşey aynı, yalnız değişen sahnedeki aktörler !

Eski tas eski hamam sadece tellaklar değişiyor.

Bu kadar acı, kan, gözyaşı, sefillik, acımasızlık, sadistlik, tecavüz, eziyet, yüz yıllardır çekiliyor ama insanlar aynı şeyi bir müddet sonra gene yapıyor.

Her zaman bir bahane bulunuyor, en büyük bahane toprak adı altında para.

İnsanlar neden akıllanmıyor acaba ?

Beynimizdeki hard diskteki hayvansal iç güdülerimiz, hayvanlarda bulunmayan insansal iç güdülerle yüklenmiş her halde, ondan olmalı! 

Acımasızlık !

Mo Yan diyorki : ”Ben bu kitabı yazdığımda Gabriel Garcia Marquez’in Yüz Yıllık Yalnızlık’ını okumamıştım, okumuş olsaydım, bu romanı daha başka türlü yazardım” diyor .

Nasıl yazardı acaba !

 

Hoş geldin Mo Yan , dilerim Ülkemizi hoş görmüşsündür !


YORUM YAZ