Yazı Boyutu:
Denize yakın çifliğinde akşam üstü adam duvara yaslanmış batmakta olan güneşin tadını çıkarıyor bir yandanda hafif demlenip,parmaklarının arasındaki tütün sargısının dumanını havayasavuruyordu.
Biriden bire genç üç kısragın rahvan bir yürüyüşle önünden geçtiğini fark etti. Bunlar taylıktan çıkmış taze kısraklardı.
Bir tanesi diğerlerinden hemen fark ediliyordu.üçününde başlarında koşum takımları vardı,demekki bir yere aittiler,yılkıdan kaçmış olmazlardı .ama keyiflerine bakılırsa kısa bir süreliğinede olsa gezintinin keyfini çıkarmaya kararlı idiler,neşeleri bunu gösteriyordu.
İçlerinden birisinin diğerlerinden farkı hemen göze batıyordu.belinin çukurluğu,adım atışlarındaki ahenk ,baş tutuşu ilk bakışta belli oluyordu.
Koşum takımından uzanan bağ çok kısa idi galiba bağlı olduğu yerden koparıp çıkmıştı,bu kısa ipten yakalamakta istenirse çok zor olabilirdi.sağrısına atılmış olan mavi şal yanlamasına duruyordu sanki bir yanı uzun bir yanı kısa kesilmiş yandan çarklı etekler gibiydi.
Adamın tam önünden geçerken yandan çarklı kısrak başını kaldırarak bir yandan rahvan gidiyor,sarı yelelerini kendi ritmiyle rüzgarın esintisinde harmanlatıyorken,bir yandanda adama bir ateşin bakış atmıştı.
Adamın içine bu bakış çöktü !
Bunun sahibi kim,bu yakalanabilirmi ,elde tutulabilinirmi,sahiplenilebilirmi,geme,üzengiye berdaya alıştırılabilirmi gibi düşünceler en kısa bir zaman diliminden daha kısa bir anda aklından geçip tutku yumağına çöreklendi.
Adamın rahatı kökünden sökülmüş bir ağaç gibi yerden kesilmişti.!
Bir kaç gün sonra kendi atlarının dolaştığı,kaba agaçlardan yapılmış çitle çevrili padoğun kenarında aynı tayı kendisine bakarken buldu !
Eli ayağı dolaştı,yanına gitsemi,uzaktanmı bakmakla yetinse,çağırsa gelirmi
Yoksa kaçarmı derken,o hırçın dişi yaklaştı ve o muhteşem burnunu adama uzattı,adam donmuştu,kıpırtısız kaldı.
Yandan çarklı-adını artık öyle koymuştu- adamın kokusunu belki beğendi,belkide ona bir tehlike olamayacağını sezdi.
Adam yavaşca elini cepkeninin cebine sokup bir kaç kuru üzüm çıkardı ve uzattı,at ürkekçe yaklaştı,tedirgin bakışlarla ağzını uzattı diliyle üzümlerin hepsini topladı,çiğnedi yuttu.gözleri artık daha bir güvenli ve teşekkür ışıldıyordu.
Adam bir put haline gelmişti,avucundaki o çenenin yumuşaklığı,dudakların temasındaki,kıpır kıpır canlılık, ve dilinin o iç gıcıklayıcı devinimi.
Gene başını kaldırarak,yan yan bakarak,tek ek sekerek kısrak çekti gitti.
Adam bitmişti,ne olacaktı,ona güvenmişmiydi,bir daha gelirmiydi,nerde kalıyordu,sahibi varmıydı,anası,babası kimdi.
Artık uyku durak memleketi terk etmişti!
Adam sürekli cebinde ceviz,badem,üzüm taşıyordu,isteyen çocuklara bile vermiyor gidin ananızdan isteyin diyordu.
Çünkü kısrak her gün sabah ezanından sonra geliyor,kapıya başıyla vuruyor,adamın kendisini sevmesine izin veriyor ve çok keyiflenince kişniyordu.
Adam artık sürekli bu ziyaretleri düşünüyor,avucundan yemesini,kendini munis bir şekilde okşatmasını,çenesinden öptürtmesini hele giderken biraz uzaklaştıktan sonra dönüp bakmasını aklından çıkaramıyordu.
Bazen yarı yoldan bakmadan gittiğinde onu tamamen kaybettiğinin kaygıları tüm bedenini yılan zehiri gibi işgal ediyordu.
Bazen yakalayıp kendine bağlamak istiyor ama o kısa yularını adamın elinden çekip koşturarak kaçıyordu
Bazen bir kaç gün ortada görünmüyor,adam sanki hayatında bir düzensizlik yokmuş gibi gamsız hareketlerle etrafı kuşkulandırmamaya çalışıyor,tavlasındaki diğer kısraklarla ilgileniyor ama aklı kendininde bilmediği yerlerde fink atıyordu.
Tam bu haline ve hallerine katlanıp yaşamaya razı olmuşken.
O lanet olası günde ,at pazarında,yandan çarklıyı birisine yularını kaptırmış arkasından tıpış,tıpış giderken gördü!
Dünyası başına yıkıldı,kendi pazarın ortasında yıkılmamaya çalıştı,her yer onu ilk gördüğünde sırtındaki mavi şal rengine büründü.!
Onu çekip götüren adamın sadece postallarını gördü,bilinci onu terk etti.!
Aradan aylar belkide yıllar geçti hasret dinmedi,tüm atlarını dağıttı,ne bir yele okşadı,ne mahmuz vurdu.
Acısada öldürmüyordu!
Gene aynı denize aynı gün batımına takılmış hasret imbatları solurken,bir kişneme duydu,inanmadı gene hayal kurduğunu artık iyice aklını kaçırdığını sesler duymanında bunun sağlam bir işareti olduğunu düşündü.
Hayır o idi biraz daha büyümüş ve yanında bir küçük karaltı ile gölgelerde o çıkıyordu !
Yavrusunu alıp gelmişti,minicik bir tay ona hala sütünden veriyordu,tıpkı onun gibi yeleleri sapsarıydı.!
Adam taya sarıldı,burnunun direği sızladı,gözlerine kan oturdu.göğsüne bastırdı tayın kalp atışlarını yüreğinde duydu!
Tayın adını tomurcuk koydu !
Yandan çarklıya:
atın geçeceği ince bir yoldur,güvercin besler,gül satara gene sana bakarım* gitme dedi !
berin taşan.