Sevmek bir his değil yetenektir, bir şeye kapılmak değil, bir şeyin içinde olmaktır. Erich Fromm’un söylediği gibi…
Yaşadığımız bir takım olumsuz deneyimler nedeniyle yoğun bir güvensizlik hissiyle savaşıyor olabilir, bir daha o çaresizliği yaşamamak için kendimizi sakınıyor olabiliriz.
Oysa ki, Seviyorsak, bütün bunlara rağmen adım adım sevme yeteneğimizi kuvvetlendirmeliyiz .
Çünkü ne dünya bizim düşündüğümüz kadar kötü, ne de biz içten içe inandığımız kadar güçsüzüz…
Bütün bu bilinçsiz statejileri uygulamak için özgür ruhlu olduğumuza inanır, bağımsız olduğumuzu bilir, kendi kaptıranları zaman zaman küçümseriz. Oysa kabul edelim; Acıdan o kadar korkuyoruz ki, ilişkide kendimizi ortaya koyma yürekliliğini gösteremiyoruz.
Bizim stratejilerimizin farkına varmamız, ilişkide herşeyi olduğundan daha kötü gördüğümüzü anlamamız,önceki ilişkilerimizi idealleştirmeyi bırakmamız, kendi kendimize yetme duygumuzu bazen abartıyor olmamızı kabul etmemiz ve en önemlisi duygularımızdan bahsedebilmemiz gerekiyor.
Çünkü duygularımız , ifadesini ancak bizim yapabildiğimiz konuşamadığımız zamanlarda bile hissettiğimiz dilimizdir…
Bunları yok sayarsak, kaçarız ve bazen bize güven veren bir kişiyle bile ilişkimizde mekanizmanın çöküyor olduğunu gözlemleyebiliriz.
Bu tutum, genellikle reddedilmemeye duyarlılıktan ve güvensizlikten kaynaklanır. Kendimizi aciz bir duruma düşürmemek için ilişki boyunca "Sakın bana o kadar yaklaşma“ sinyali veren, bazı bilinçsiz savunma stratejileri geliştirebiliriz.
Örneğin, bir ilişkiye, bir bağlanmaya hazır olmadığımızı sorulmadan ve istenmeden bile olsa sık sık ifade eder; ancak ilişkiye devam ederiz. Karşımızdaki kişinin küçük de olsa kusurlarını büyütür, geçmiş ilişkilerimizi yükseltebiliriz. Onu hiç varolmamış ideal sevgili ile karşılaştırır, en duygulandığımız zamanda bile duygularımızı saklarız.
Sevdiğimizi söyleyemeyiz mesela!
Samimi bir yakınlaşma olduğu zaman, hemen kendimizi geriye çekeriz.
Sır saklarız, herşeyi belirsiz bırakırız ve hem fiziksel hem zihinsel olarak mesafe koyarız.
Eskiden bağlanma stilimizin yalnızca annemizle olan ilişkimizle ilgili olduğunu düşünürdük. Oysa ki bugün genetiğin ve doğuştan gelen micazın büyük önem taşıdığını artık biliyoruz.
Dahası çocukluk dönemindeki bağlanma stilimizle yetişkinlik dönemindeki bağlanma stilimiz farklılık gösterebiliyor.
Buradan anlıyoruz ki, micazımız, ebeveynlerimizle olan ilişkimiz ve hayat boyunca yaşadığımız deneyimler bizim bağlanma stilimizi belirliyor…
Bir ilişkide başka, diğer ilişkide başka bir stilde davranabiliriz…
O yüzden, ilişkilerimizi olduğumuz gibi, duygularımızın farkında olarak ve içten yaşayabilmemiz önce bizim önceliğimiz olmalıdır..
Sevgilerimle
Sevmek Bir Yetenektir…
07 Mayıs 2024- 0
- 631