Yazı Boyutu:
O gün, 14 Haziran 2004.
Kazanılmış sandık zaferinin üzerinden 2,5 ay geçmiş, partisinin çok üzerinde aldığı kişisel oylarıyla hak ettiği demokrasi onurunu taşıyan Ahmet Piriştina, mutluluğu kadar yorgundu.
Kolay değil, aylar süren seçim kampanyası, yeni geçtiği partisine uyum çabası, ilçe belediye başkan adaylarının belirlenmesi, genel merkezle olan bazı uyuşmazlıklar, devam eden belediye hizmetleri ve kazanmak zorunda olduğu bir seçim.
Ve nakış işler gibi hepsini tek tek kendine özgü üslup ve zekâsıyla çözümlemesi.
Her şey istediği gibi olmasa da, İzmir için yeni hizmet dönemini başlatma telaşı.
Halkın takdiriyle bir kez daha geldiği yerden geleceğe daha umut ve heyecanla bakış, düşünceler.
Fiziği yorgun ama zekâsı diri, parlak. Kafasındaki kurgular çeşitli.
Her şeyden önce çocuğunun mürüvvetini görecek.
4 gün sonra 18 Haziranda oğlu Levent evlenecek.
Düğün hazırlığı bir yandan sürüyor, eşi Mine, kızı Zeynep, yurt içi ve dışından gelen akrabalar hepsi Çeşmedeki evde.
O gün, 14 Haziran akşamı evde kına gecesi var. Geleneğin coşkusu sevinçle paylaşılıyor.
O gün, 14 Haziran.
İzmiri seyrederek dinlenmek, çok sevdiği deniz üzerinde kafasını boşaltmak, mevcut sıkıntıları bir günde olsa unutmak için kendine izin verdi.
Yakın dostlarıyla belediyenin işletmesindeki, Urla açıklarındaki Alman Adasına gitmeyi istedi, telefonla ekibi topladı, yola çıkıldı.
Rüzgarın tatlı serin esintisi, vapurun çıkardığı gri/beyaz köpükler, tepede yiyecek atılmasını bekleyerek kanat çırpan martılar eşliğinde keyfi yerine
gelmişti.
Boş zaman tavlasız geçer mi?
Güverteye hemen iki sandalye, bir küçük masa çekildi, Konak belediyesinden yeni ayrılan yakın arkadaşı Erdal İzgi ile zar-pul mücadelesine başlamıştı.
Amcaoğlu Fatos Piriştina, İzbeton Genel Müdürü Hüsamettin Ender, İzdeniz Genel Müdürü Ahmet Seçer ve yeğeni Levent Tanık oynayanlar kadar
hararetli izleyiciler. Hepsi Piriştina taraftarı.
1 saat 15 dakikalık deniz yolculuğu moralini artırmış halde kıyıya ayak bastığında Hemen denize girelim dedi.
Mayolar giyildi ve yanında İzgi ile daha suya dalmadan Martılar dikkatini çekti.
Acaba günde kaç kilometre uçuyorlardır diye kendi kendine fısıldadı.
Deniz alışkanlığı 3-4 dakika da 50 metre birkaç kulaç atmayla bitti ve giyindi.
O gün, 14 Haziran.
Yemekler gelmiş ama yememişti. Bir bardak şarabı dahi bitirememişti.
Durgunluk ve iştahsızlığı yorgunluğuna yorumlandı.
Bergama Vapuru geriye dönüş için gönderilmiş, grup küçük tekneyle Urla Çeşmealtına iskelesine gidiyordu.
Karanlık denize baktı, yanındaki Erdal İzgiye Birader, görüyor musun yüzlerce yakamozu? diye sordu.
İzginin görmüyorum cevabı üzerine lafı patlattı:
Görsen de tanıyamazsın ki!
Ardından kendine özgü kahkahasını.
O gün, 14 Haziran
Çeşmealtında yazlıkçıların sevgi gösterileriyle karşılandı.
Kimse bırakmak istemiyordu.
İlerleyen saate rağmen herkes evine davet ediyordu.
Sarılıp, öpenlere söz, söz bir daha gelirim lafını yetiştiriyordu.
Canı çok istediği halde bir tatlı yiyemedi, nasip değilmiş dedi.
Alkışlarla, sözünü unutma, yakında gel davetleriyle aracına güçlükle bindi.
Yola çıkılmış, camdan karanlığın derinliğine bakarken yanındaki Erdal İzgiye döndü ve tarihi fikrini açtı:
Artık zamanı geldi Bir şeyler değişmeli. Büyük düşünmeli, büyük oynamalı.
Dava, mahkeme, soruşturma, müfettiş gibi suni korkuları bitirerek Türkiye geneline yönelmemiz lazım.
Yaşadığımız şekil ve koşullar bunu emrediyor. En iyisini yaparız, yapmamız da lazım
O gün, 14 Haziran
Ahmet Piriştina, bilemediği kaderi aklına gelmeyen eceliyle yaşama gözlerini kapamadan saatler önce, hedefini koymuş, dillendirmişti:
Türkiyede yeni bir sol, sosyal demokrat yapılanma . Klasik yapıyı bırakarak genç, kadın ve ülkeye gönül verenlerle yepyeni bir yönetim şekli veya
parti.
Kararlıydı, programı kafasındaydı, takvimi ise belirlememişti.
Ama çok yakındı
O gün, 14 Haziran
Erdal İzgiyi sabah erken buluşmak üzere evine bıraktı, Karşıyaka Bostanlıdaki lojmanına gitti.
Aynı dakikalarda üç gün sonra gerçekleşecek düğünün kına gecesi şenlik havasında kutlanıyordu.
Üç gün sonra sabah Ahmed Adnan Saygun Kültür ve Sanat Merkezinin temeli atılacak, akşam ise düğünde oğlunun nikâhını kıyacaktı.
Ertesi gün, 15 Haziran 2004.
Özü, sözü mert insanın İzmir sevgisiyle dolu yüreği, sabah saatlerinde önce hızla çarptı, sonra yavaşladı ve durdu.
İzmir için ölürüm diyen adam gibi adam, 52 yaşında aramızdan ayrıldı.
Babamın öldüğü yaştayım dediği yıl Ahmet Piriştina sevdiklerini geride bırakmıştı.
Sabah Erdal İzgi onu yattığı yerde bulduğunda halkın lideri Ahmet Piriştina, bugün ülke yönetiminde çok farklılıkları yaratacak, yaşatacak fikirleriyle
herkesi terk etmişti.
Vakitsiz, hiç hak etmediği yaşta.
Kazanılmış sandık zaferinin üzerinden 2,5 ay geçmiş, partisinin çok üzerinde aldığı kişisel oylarıyla hak ettiği demokrasi onurunu taşıyan Ahmet Piriştina, mutluluğu kadar yorgundu.
Kolay değil, aylar süren seçim kampanyası, yeni geçtiği partisine uyum çabası, ilçe belediye başkan adaylarının belirlenmesi, genel merkezle olan bazı uyuşmazlıklar, devam eden belediye hizmetleri ve kazanmak zorunda olduğu bir seçim.
Ve nakış işler gibi hepsini tek tek kendine özgü üslup ve zekâsıyla çözümlemesi.
Her şey istediği gibi olmasa da, İzmir için yeni hizmet dönemini başlatma telaşı.
Halkın takdiriyle bir kez daha geldiği yerden geleceğe daha umut ve heyecanla bakış, düşünceler.
Fiziği yorgun ama zekâsı diri, parlak. Kafasındaki kurgular çeşitli.
Her şeyden önce çocuğunun mürüvvetini görecek.
4 gün sonra 18 Haziranda oğlu Levent evlenecek.
Düğün hazırlığı bir yandan sürüyor, eşi Mine, kızı Zeynep, yurt içi ve dışından gelen akrabalar hepsi Çeşmedeki evde.
O gün, 14 Haziran akşamı evde kına gecesi var. Geleneğin coşkusu sevinçle paylaşılıyor.
O gün, 14 Haziran.
İzmiri seyrederek dinlenmek, çok sevdiği deniz üzerinde kafasını boşaltmak, mevcut sıkıntıları bir günde olsa unutmak için kendine izin verdi.
Yakın dostlarıyla belediyenin işletmesindeki, Urla açıklarındaki Alman Adasına gitmeyi istedi, telefonla ekibi topladı, yola çıkıldı.
Rüzgarın tatlı serin esintisi, vapurun çıkardığı gri/beyaz köpükler, tepede yiyecek atılmasını bekleyerek kanat çırpan martılar eşliğinde keyfi yerine
gelmişti.
Boş zaman tavlasız geçer mi?
Güverteye hemen iki sandalye, bir küçük masa çekildi, Konak belediyesinden yeni ayrılan yakın arkadaşı Erdal İzgi ile zar-pul mücadelesine başlamıştı.
Amcaoğlu Fatos Piriştina, İzbeton Genel Müdürü Hüsamettin Ender, İzdeniz Genel Müdürü Ahmet Seçer ve yeğeni Levent Tanık oynayanlar kadar
hararetli izleyiciler. Hepsi Piriştina taraftarı.
1 saat 15 dakikalık deniz yolculuğu moralini artırmış halde kıyıya ayak bastığında Hemen denize girelim dedi.
Mayolar giyildi ve yanında İzgi ile daha suya dalmadan Martılar dikkatini çekti.
Acaba günde kaç kilometre uçuyorlardır diye kendi kendine fısıldadı.
Deniz alışkanlığı 3-4 dakika da 50 metre birkaç kulaç atmayla bitti ve giyindi.
O gün, 14 Haziran.
Yemekler gelmiş ama yememişti. Bir bardak şarabı dahi bitirememişti.
Durgunluk ve iştahsızlığı yorgunluğuna yorumlandı.
Bergama Vapuru geriye dönüş için gönderilmiş, grup küçük tekneyle Urla Çeşmealtına iskelesine gidiyordu.
Karanlık denize baktı, yanındaki Erdal İzgiye Birader, görüyor musun yüzlerce yakamozu? diye sordu.
İzginin görmüyorum cevabı üzerine lafı patlattı:
Görsen de tanıyamazsın ki!
Ardından kendine özgü kahkahasını.
O gün, 14 Haziran
Çeşmealtında yazlıkçıların sevgi gösterileriyle karşılandı.
Kimse bırakmak istemiyordu.
İlerleyen saate rağmen herkes evine davet ediyordu.
Sarılıp, öpenlere söz, söz bir daha gelirim lafını yetiştiriyordu.
Canı çok istediği halde bir tatlı yiyemedi, nasip değilmiş dedi.
Alkışlarla, sözünü unutma, yakında gel davetleriyle aracına güçlükle bindi.
Yola çıkılmış, camdan karanlığın derinliğine bakarken yanındaki Erdal İzgiye döndü ve tarihi fikrini açtı:
Artık zamanı geldi Bir şeyler değişmeli. Büyük düşünmeli, büyük oynamalı.
Dava, mahkeme, soruşturma, müfettiş gibi suni korkuları bitirerek Türkiye geneline yönelmemiz lazım.
Yaşadığımız şekil ve koşullar bunu emrediyor. En iyisini yaparız, yapmamız da lazım
O gün, 14 Haziran
Ahmet Piriştina, bilemediği kaderi aklına gelmeyen eceliyle yaşama gözlerini kapamadan saatler önce, hedefini koymuş, dillendirmişti:
Türkiyede yeni bir sol, sosyal demokrat yapılanma . Klasik yapıyı bırakarak genç, kadın ve ülkeye gönül verenlerle yepyeni bir yönetim şekli veya
parti.
Kararlıydı, programı kafasındaydı, takvimi ise belirlememişti.
Ama çok yakındı
O gün, 14 Haziran
Erdal İzgiyi sabah erken buluşmak üzere evine bıraktı, Karşıyaka Bostanlıdaki lojmanına gitti.
Aynı dakikalarda üç gün sonra gerçekleşecek düğünün kına gecesi şenlik havasında kutlanıyordu.
Üç gün sonra sabah Ahmed Adnan Saygun Kültür ve Sanat Merkezinin temeli atılacak, akşam ise düğünde oğlunun nikâhını kıyacaktı.
Ertesi gün, 15 Haziran 2004.
Özü, sözü mert insanın İzmir sevgisiyle dolu yüreği, sabah saatlerinde önce hızla çarptı, sonra yavaşladı ve durdu.
İzmir için ölürüm diyen adam gibi adam, 52 yaşında aramızdan ayrıldı.
Babamın öldüğü yaştayım dediği yıl Ahmet Piriştina sevdiklerini geride bırakmıştı.
Sabah Erdal İzgi onu yattığı yerde bulduğunda halkın lideri Ahmet Piriştina, bugün ülke yönetiminde çok farklılıkları yaratacak, yaşatacak fikirleriyle
herkesi terk etmişti.
Vakitsiz, hiç hak etmediği yaşta.