Yazı Boyutu:
Bizim İzmir portalının değerli okurları
Bu hafta sizlere gebeliğin 34-37 haftası arasında olan doğumlardan bahsedeceğim.
Bilindiği gibi gebelik süresi son menstrual (adet) kanamasının birinci gününden itibaren 40 hafta veya 280 gündür.28 günde bir düzenli adet gören bir kadın için beklenen doğum tarihini hesaplamak kolaydır.Son adet kanamasının birinci gününe 7 gün toplar,3 ay çıkarır ,bebeğin gelmesi gereken günü hesaplarsınız. Ancak kadında yumurtanın çıktığı günden veya erkeğin spermiyle (tohum hücresi ) ile döllenmesinden itibaren bu süreç ,38 hafta veya 266 gündür. Kadınlarda yumurtlama genellikle beklenen adet kanamasından 14 gün once olur ve yumurtalıktan çıkan yumurta yaklaşık 48 saat yaşar.Yumurtlama dönemi cinsel beraberlik olduğunda ,yaklaşık 3 gün yaşayan spermlerden biriyle yumurta birleşecek ve döllenme olacaktır. Bu nedenle gebeliğin kesin süresini ve doğum tarihini hesaplamak ,özellikle adet düzensizliği olan kadınlarda kolaylıkla mümkün olmayacaktır.
Ultrasonografi ile gebeliğin erken döneminde gebelik haftasının değerlendirilmesi önemlidir.Gebeliğin ilerleyen dönemlerinde bebeklerin büyüklükleri arası farklar artacağı için,ultrasonografi ile beklenen doğum tarihini hesaplamada yanılma payları artacaktır. Gebeliğin 7-9 haftaları arasında ultrasonografi ile doğum tarihini belirlemede yanılma payı 3-5 gün iken , gebeliğin son aylarında 3-4 haftayı bulabilecektir.
Gebeliğin 37 haftasının bitiminden itibaren veya son 3 haftaya ulaşıldığında , bebeğin gelişimi tamamlanmış olacak ,artık erken doğum olarak kabul edilmeyecektir.Gebeliklerin %12 civarı erken doğumla sonuçlanmaktadır.Erken doğumların ise %71 i 34-37.gebelik haftaları arasında olmaktadır.
Bu hafta sizlerle Ege Perinatoloji derneğinin konuyla ilgili Sınırda preterm bebeklerpanelinden izlenimlerimi aktarmaya çalışacağım;
Prof. Dr. Niyazi Aşkar ve Prof. Mete Akısünün oturum başkanlığı yaptığı panelin ilk konuşmacısı Prof .Dr.Mehmet Yalazın sunumunun konusu;Sınırda preterm bebekler;Neden hızla arttılar? Çocuk Hekimlerinden beklenenler idi. Konuşmanın tamamını dinleyemediğim ve sunum yansılarına ulaşamadığım için sizlere şimdilik bu bölümü aktaramıyorum.Doç.Dr.Hüseyin Onayın konusu ise;Erken doğum etiyolojisinde(nedenleri arasında) genetik faktörler.idi.Yansılara ulaşamadığım için,yanlış mesaj verme endişesiyle bu bölümü de sizlere şimdilik aktaramıyorum.
Programın ikinci konuşmacısı Doç. Dr. Başak Yıldırımın konusu ;Sınırda Pretermlere (34-37 haftalık gebelere) Prenatal (doğum öncesi) Yaklaşım idi.
Konuşmasına Dünya Sağlık Örgütünün konuyla ilgili verilerini aktarmakla başladı. Erken doğumların %71 inin 34-37.gebelik haftası arasında olduğunu,% 16 sınında 32.gebelik haftasından önce olduğunu belirtti.
Zamanında veya gebeliğin son 3 haftasında (38,39,40) doğan bebeklere göre bu bebeklerde mortalite( ölüm) oranlarının 3 kat , morbidite (hastalık) oranlarının 30 kat , cerebral palsy (beyinde oksijen yetersizliğine bağlı felç gibi nörolojik durum) 3 kat fazla olabileceğini ,yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde yatma risklerinin de 4 kat fazla olabileceğini vurguladı.
Yenidoğanın geçici takipnesi (doğum sonrası birkaç gün süren ve bebeğin küvözde izlenmesi gereken hızlı solunum sorunu),hipotermi (vücut ısısının düşük olması), taburcu olduktan sonra tekrar hastaneye kabul, enfeksiyon, Respiratuar Distress Sendromu (RDS-bebeğin akciğerlerinin yeterli gelişmemesi nedeniyle solunum sıkıntısı), apne (geçici solunum durması),hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü),hiperbilüribinemi (karaciğerin yetersizliği nedeniyle bilüribin denilen sarılık yapan madde düzeyi kanda yüksek),PDA (patent ductus arteriosus - doğum sonrası bebeğin kan dolaşımının anneden bağımsız olması için bazı damarlar arasındaki bağlantıların gereken zamanda kapanamaması ), ve beslenme zorluğu gibi problemlerin 34-37. Gebelik haftasında, yani sınırda preterm(zamanından önce)doğan bebeklerde arttığını vurguladı.
Sınırda preterm doğan bebeklerin ,yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde de gelişimleriyle ilgili problemlerin daha fazla yaşandığını ifade etti .Bu çocularda büyüme ve öğrenme problemleri, zeka geriliği, dikkat eksiklikleri, muhakeme bozuklukları, erişkin olduklarında mental,psikolojik ve bazı tıbbi problemlerin daha fazla görüldüğünü belirten çalışmalardan örnekler verdi.
Erken doğumların %29.8 spontan (kendiliğinden),%32.3 PROM (erken su gelmesi ve doğumun başlaması),%31.7 medikal endikasyonlarla olduğunu (yüksek tansiyon,gebelik zehirlenmesi kanama gibi anneyle ilgili veya bebeğin anne rahmindeki hastalıkları ,sakatlıkları,ölümü ile ilgili nedenlerle gebeliğin erken sonlandırılmak zorunda kalması gibi gerekçeler),%6.1 inde ise nedenin bilinmediğini ifade etti.Tıbbi nedenler arasında en sık olanın %47.7 oran ile gebenin yüksek tansiyonu olduğunu vurguladı.
Gebelikte anne veya bebekle ilgili bir problem saptandığında doğum zamanını belirlemede hassas bir dengenin olduğunu, gebeliğin sonlandırılması geciktirildiğinde, anne veya bebeğin yaşamının riske girebileceğini, erken gebelik sonlandırılmasında ise yukarıda bahsettiğimiz bebekle ilgili problemlerin artabileceğini söyledi .Olguların yaklaşık %18 inde risklerin yüksekliği çok fazla olmasa da erken doğurtulmak zorunda kalındığını ifade etti.
1990-2006 yılları arası, dünyada sınırda erken doğum oranlarının %7.3 ten %9.1 e çıktığını, 2006-2008 arasında ise tekrar %8.8 e düştüğünü belirtti.
Kanıta dayalı çalışmalarla sınırda erken doğumların %17 oranda önlenebileceğini ifade etti. Hangi tıbbi durumlarda gebeliğin hangi haftalarında gebeliğin sonlandırılması gerektiği konusunda kanıt düzeyi yüksek önerileri sıraladı.(örneğin hiç bir ilaç gerekmeyen kronik hipertansiyonu olan kadında gebelik sonlandırıması için 38-39 haftaya kadar beklenebilir.)
Doç.Dr.Başak Yıldırım, erken doğum tehdidinde bebeğin akciğerlerinin olgunlaşmasına yardımcı olmak ,yukarıda bahsettiğimiz RDS yi önlemek amacıyla anneye uygulanan steroid enjeksiyon uygulamasının 34-36. Gebelik haftalarında artık gerekli olmadığını ve RDS riskini daha da azaltmadığını vurguladı.
Sonuç olarak ,durumu dengeli olan yüksek riskli gebeliklerde doğum 37 hafta sonrasına ertelenebilirse 15 yenidoğanın 1 tanesinin sınırda erken doğum riskinden kurtulduğunu ifade etti.
Prof .Dr.Nuray Dumanın konusu ;Yenidoğan Canlandırmasında Yenilikler idi.Kanıta dayalı canlandırma uygulamalarının oluşturulması için uluslararası işbirliği çalışmalarının sonuçlarından ve güncel gelişmelerden bahsetti.
2005 ve 2010 yıllarında canlandırma uygulamaları önerilerindeki farklılıkları anlattı.2010 da göbek kordonunun en az 1 dakika geciktirilmeli klemplenmesinin önerildiğini belirtti. Amnion sıvısında mekonyum varlığının (bebeğin kakasını anne rahmi içindeyken yapması) canlandırma gereksinimini belirlemede etkisiz olduğunu , bebeğin başlangıç değerlendirmesinde yalnızca kalp hızı ve solunumun etkili olduğunu,bebeğin rengini, morluğunu değerlendirmenin güvenilir olmadığını,miyadında bebeklerde canlandırmaya %100 oksijen yerine oda havası ile başlanması gerektiğini,oksijen desteğinde nabız oksimetri denilen aygıtın kullanılması gerektiğini,mekonyum boyalı bebekte entübasyon (nefes borusuna tüp takılarak oksijen ve hava gönderilerek solunum desteği),gecikecek ise maske ile pozitif basınçlı ventilasyona(suni solunum) başlanması gerektiğini, kardiak (kalp) nedenli arrest (kalp durması) olduğunda göğüs kompresyonu ile ventilasyon oranı arttırılmasının (kalbin atımı sağlanması için bebeğin göğsüne 15 kez basınç yaparken2 kez basınçlı suni solunumla oksijen gereksinimin karşılanması) önemli olduğunu vurguladı.
Prof.Dr.Nuray Duman konuyla ilgili çalışmaların devam ettiğini söyledi ve 2015 te çelişkili görüşlerin olduğu uygulamalara daha çok yanıtın gelmesini dileyerek sunumunu sonlandırdı.
Tüm gebelere miadında doğum ve sağlıklı bebek dileklerimle