Dost dostu getiriyor, hemde ne iyi yapıyor…

  • 0
  • 1.750
Yazı Boyutu:

 
 
 
 
 
Ülkemizin yaşadığı zifiri karanlık günlerde bu yayızı yazıp yazmama arasında bocaladım.
 
Ama,
Şunu düşündüm: karamsarlığa kapılmak, daha da dibe inmek değilmidir...
 
Buna meydan vermemek gerek düşüncesi hakim geldi...
 
Her şeye rağmen yaşam devam ediyordu ve karanlığa karşı dipdiri durmak gerekiyordu. O nedenrle boş bırakmak yerine Affınıza sığınarak yazmanın doğru olacağına karar verdim…
****
 
Çok sevgili arkadaşımız Nilgün Fidan yine yaptı yapacağını ve bizlere çok güzel yeni dostlar edindirdi…
 
Bir hafta on gün öncesinde ısrarla 23 Ağustos’a denk gelen Pazar için kimseye söz vermememi, yeni, bir yere götüreceğini, yeni dostlarla tanıştıracağını söylemesi, iki günde bir arayıp hatırlatması sonucu kahvaltıdan sonra evden çıktık…
 
Bu ısrarın amacını nereden bileceğim ki?..
 
Güzelbahçe turnikelerinden çıktıktan sonra buluşarak eşimle Nilgün’ün Jeepine biz geçtik, konuk gittiğimiz çift te kamyonetiyle yola dizildik onlar önde biz arkada…
 
Urla Bademler’den Gödence İstikametine doğru tırmanmaya başladık ve asvalt yoldan ayrılarak toprak yola girdik.  Bu yollardan ancak atla veya jeeple gidilebilirdi. Jeepe geçmekle ne kadar iyi ettiğimizi düşündük.  Tozu dumana kata kata, cam ağaçlarının gölgesinde ilerleyerek yokuş aşağı, yokuş yukarı gittik…
 
İçimden gitmekte olduğumuz yerin bu kadar eziyete değip değmeyeceğini düşünürken gördüğümüz manzara karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Yolun o eziyetinin ardından çiftliğe ulaştığımızda kuş sesleriyle, rüzgarın etkisiyle sallanan ağaç dallarının çıkardığı sesten başka ses yoktu biz gelene dek. Biz geldik bizimkiler de eklendi…
 
Tanışma faslıyla çiftliğin hanımağası Pınar Kangal’ın özel bir şirkette Bilgi Teknolojileri yöneticisi olarak çalıştığını öğreniyoruz. ODTÜ İstatistik Bölümü mezunu olan Pınar Hanım aynı zamanda Yerel Tohum Derneği Seferihisar Şubesi Başkan Yardımcısı. Çiftliğin Ağası Levent Kangal ise Hava Harp Okulu mezunu, emekli eğitimci F16 pilotu, bilgisayar  sektöründe verdiği bir süre hizmetin ardından halen bir matbaada İhracat yöneticiliği yapıyor…

Kangal çiftinin hayallerini hayata geçirdikleri çiftik  Seferihisar Beyler Köyü’nden 7 km uzakta ve 630 mt rakımda.  Arazi Pınar Hanım’ın hayalinde düşlediği organik çiftliğin yolu da kendisi gibi organikti. Ulaşım sadece bu orman yolundan yapılabiliyordu.
Çit yapımıyla birlikte ağaç dikimine başlayan Kangal çifti, öncelikle zeytin ve hangi türlerin oranın doğası ile uyumlu olacağını  görmek amacıyla her meyvadan 2 fidan olmak üzere 450 ağaç diker Uyum sağlamayanlar kururken zeytin, nar, kivi ve armut beklenenin çok üstünde sonuç verir. 400 fidan ayaktadır ve bazı ağaçların meyvasını tatmak sadece kuşlara nasip olur. Meyvalar toplanana kadar kendi paylarını  çoktan alırken bir iki bir şey de ev sahiplerine bırakırlar. Olsun, çünkü Kangal çifti biraz da kurda, kuşa, aşa niyet ederek  diktiler onları…
 
Çünkü çevrede başka bir yerleşim alanı olmadığı için besleme desteği  Pınara Çiftliği’nden olmak zorunda…
 
Pınar Kangal laf arasında arazinin alınmasında çınar ağacının baş sorumlu olduğunu ifade ediyor ve şöyle devam ediyor:
 
 
 
“Ona biz  PINARA’nın ruhu diyoruz. Yaşı konusunda resmi bir ölçüm yaptırmadık ancak köylüler ‘Osmanlı’yı gördü ‘ tabirini kullanırlar. Araziyi aldığımız ‘Ali dayımız’ 80 küsur yaşında vefat etti iki  sene önce. Bizimle birlikte arada bir çiftliğe hasret gidermeye gelir; çocukluğunda Çınar ali ilgili anılarını anlatırdı. Bize; küçük bir çocukken annesinin ekmek hamuru yaparken  ona da kargaları kovalama görevi  verdiğini söylerdi.
 
Yani küçük bir kulübe boyutunda olan çınarımızın içi Ali dayı’nın küçüklüğünden beri  böyleymiş. 80 yaşındaki Ali dayının çocukluğunda da bu şekilde olan Çınar’ın yaşının 4 asır’ın üzerinde olduğu iddia ediliyor. Onu ilk gördüğümüzde içinde çobana ait eskinin yaylı demir somyası vardı ve bir köşede de çobanın bir kaç eşyası duruyordu. Ağacın kökleri dışarıda ve içi de bir şekilde yanmış durumdaydı.  Belki de bir yıldırım isabet etmişti, bilinmez! İlk işimiz hemen bir teraslama yaparak dışarıdaki kökleri kapatmak oldu.
 
Ayrıca her iki yana kucak açan dalları kırılmasın diye demir destek ile koruma altına altık dalları. Pınar’dan gelen su ile sürekli sulanıyor, zaten kimbilir kökleri nerelere hangi pınarlara  kadar uzanıyordur. Ona verdiğimiz sevgi ile o bence artık çok mutlu ve bir sürü yeni dal verdi bize, gövde biraz daha genişledi ve herşeyden önemlisi çok sağlıklı bir görüntüye kavuştu. Umarım daha bir o kadar daha yaşar ve oranın ruhu olmaya devam eder.” dediği çınar ağacının toprağa dokunan gövde ölçüsü 14 mt. 
 
Sohbet sırasında PINARA adının nereden geldiğini öğreniyoruz. Eşine sırılsıklam aşık olan Emekli pilot, çiftliğe; eşine olan aşkını da dile getirircesine “Pınara” adını veriyor. Sevgi ve aşkın hakim olduğu Pınara çiftliğinde siyah, sarı çeri domates, pembe ve normal domates’in yanısıra mor ve kırmızı patlıcan, biber çeşitleri ve daha bir çok ürün yetişiyor. Çiftlik arazisinin 2 dönümünü bağ olarak ayıran Kangal çifti, yetiştirdikleri carinyen cinsi üzümlerle organik şarap üretiyor.

 
Ürün olarak Pınara çiftliğinde yetişen meyvaların reçelleri, sirkeleri Pınar hanımın her zaman favorileri. Reçel yapmayı eskiden beri çok seven Pınar Kangal, buna birde sirke ekledi şimdilerde. Nar, ayva, elma, armut, üzüm sirkeleri eşin dostun favori talepleri. Zeytin ve zeytinyağı ise dağ aroması ile muhteşem bir lezzet. Bu sene  birde  güneşte kuruduktan sonra bu lezzetin içinde dağ kekiği ile bekleyen  domates kurusu eklendi listeye.  Pınar hanım doğaya olan tutkusuyla doğal biten sarı kantoron otu, dağ kekiği gibi doğanın kendi üretimini de değerlendirmeyi unutmamış.
Çift, yazın doğal atalık tohumlardan yaz sebzeleri yetiştiren Pınar Hanım, tohum takas etkinlikleri yapan yerel tohum derneklerinin yerel tohumların yaygınlaşması açısından çok faydalı olduğuna inanıyor.

Sohbete verilen küçük molayı fırsat bilip, sebze ve meyvelerin arasına atıyorum kendimi…
 
Belki cahilliğim olabilir ama siyah domatesi ilk kez görüyorum. Lezzetine olan merakımdan Kangal çiftinin gülen bakışları arasında dalandan koparıp koparıp ağzıma atıyorum. Siyah domatesin ardından bu kez  sarı çeri domatesten birkaç tane atıyorum ağzıma, Pembe, normal domates derken kendimi frenleme ihtiyacı duyuyorum…
 
Şekli ve yüzeyinin kuşkulandırmasına karşın domates diye yürüdüğümün patlıcan olduğunu yine anlayamadım. Kökenine bakarken yapraklarından çözüyorum ve başlarıyla onaylıyorlar patlıcan olduğunu….
 
Kivi şaşkınlığım oluyor. Kivi yetiştirmeyi de başarmışlar…
 
Varilden yapılmış mangal yanmaya başlarken kuru kekik ve sarı kantoron otu topluyorum.  Bu arada yavaş yavaş  devasa çınarın altında yerlerimizi alıyoruz ve sohbet kaldığımız yerden devam ediyor…
 
Pınar Kangal’ın doğa düşkünlüğü, doğal  yetişmiş ürün özlemi, orman ve yeşil aşkı birlikte  PINARA’nın  temelini aslında yıllar öncesinden atılmış. Çiftliğin yerini bulmak,  “işte tam da burası benim gönlüme göre bir yer” demenin çok uzun bir zaman aldığını söyleyen Pınar Kangal, eşi ile birlikte dağ tepe bir sürü yer gezmelerine karşın nedense gösterilen yerlerin hiçbirisinden bir enerji alamamışlar; ta ki burayı görene  kadar…
 
Pınar Kangal, “daha bu alanı görmeden önce, orman yolundan araziye ulaşmaya çalışırken, ormanın tam içinden  geçen yolu  beni büyülemeye yetmiş ve içimden kararımı almıştım. Ulaşım sadece bu orman yolu ile olabiliyordu ve Beyler Köyü’nden 7 km uzaktaydı. Hayalimde düşlediğim organik çiftliğin yolu da kendisi gibi organikti. Hele hele araziye geldiklerinde “Osmanlı’yı gördü’ denilen asırlık çınar bizi tam kalbimizden vurdu” diyor… 
 
7 yıl önce çit yapımının ardından ağaç dikimine başladıklarını söyleyen Levent Kangal ise “zeytin ve meyva ağaçları ile birlikte 450 adet ağaç diktik. Her türlü meyvadan 2 fidan dikerek hangi türlerin oranın doğası ile uyumlu olacağını  görmek istedik. Uyum sağlamayanlar kururken,  zeytin, nar, kivi ve armuttan en verimli sonucu aldık. Ayakta kalan diğer ağaçların meyvasını tatmak  ise sadece kuşlara nasip oluyor.  Toplanana kadar kuşlar kendi paylarını  çoktan almış oluyorlar. Eh bir iki birşey de ev sahiplerine bırakıyorlar.  Varsın olsun. Kurda ,kuşa, aşa niyet ederek  diktik biz onları.  Çevrede başka bir yerleşim alanı olmadığı için besleme desteğini  bizim çiftlik veriyor” diyor…Sohbet sırasında Levent Kangal’ın en özel sürprizi sırılsıklam aşık olduğu eşinin adını çiftliğe ve çiftlikte yetişen ürünlere veriyor: PINARA….Yardımcıları Gürdal Ertuğ, ortadan kesilmiş varilin içinde yaktığı odunların közü inmiş, dilimlediği Kırmızı ve mor patlıcanları, kabakları ızgaranın üzerine dizmiş, üzerine damlattığı zeytinyağıyla lezzetini arttırmasını sağlıyor…
 
Pınara’da üretilen organik şarabı tatmadan olur mu hiç? Büyük bir zevkle organik şarabı da tadıyoruz… Ürün olarak Pınara çiftliğinde yetişen meyvaların reçelleri, sirkeleri Pınar hanımın her zaman favorileri. Reçel yapmayı eskiden beri çok seven Pınar Kangal, buna birde sirke eklemiş şimdilerde. Nar, ayva, elma, armut, üzüm sirkeleri eşin dostun favori talepleri. Zeytin ve zeytinyağı ise dağ aroması ile muhteşem bir lezzet. Bu sene birde güneşte kuruduktan sonra bu lezzetin içinde dağ kekiği ile bekleyen domates kurusu eklendi listeye.  Pınar hanım doğaya olan tutkusuyla doğal biten sarı kantoron otu, dağ kekiği gibi doğanın kendi üretimini de değerlendirmeyi unutmamış…Çift, yazın doğal atalık tohumlardan yaz sebzeleri yetiştiriyor. Tohum takas etkinlikleri , yerel tohum dernekleri  yerel tohumların yaygınlaşması açısından çok faydalı oluyor. Çiftlik arazısinin bir bölümünü bağ için ayıran Kangal çifti yetiştirdikleri carinyen cinsi üzümlerle organik şarap üretiyor.
 
Gürda’ın pişirdiği sebzelerin ardından bu kez kuzu etleri sıraya giriyor ve eşlikleriyle birlikte gün akşam oluyor… 
 
 
 
Küçük çaplı bir hareketin ardından beni Çınarevi’ne (ben, artık o küçük alana çınar evi diyorum. Nasıl olsa çobanlar da ev olarak kullanmış…) çağırdıklarında her şeyi anlıyorum…
 
Sevgili Nilgün bizim yeni dostlar edinmemize ön ayak olurken, benim aklıma bile gelmeyen doğum günümün unutulmamış olmaması beni utandırıyor…
 
Alkışlar arasında önce mumları üflüyorum, sonrada pastayı kesiyorum…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ünlü ozan Kul Himmet’in sözleri geliyor aklıma….
 
İlk ve son dörtlüklerini aktarıyorum….
 
Seyyah olup şu alemi gezerim
 
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
 
Kendi efkarımla okur yazarım
 
Bir dost bulamadım gün akşam oldu

…

Kul Himmet üstadım ummana dalam

Gelen den geçenden haberin alam

Abdal olup Şallar giydiğim zaman
 
Bir dost buldum amma tez akşam oldu…

YORUM YAZ