Bu kez bir masal yazmaya karar verdim
Ne kadar süreceğini bilmediğim, ama oldukça uzun süreceğine inandığım bu masal, yurdumuzun bir köşesindeki dürüst çalışan sağlıkçılardan biriyle başlıyor, çocukları ve torunlarına ulaşıyor
Görev yaptığı hastanedeki bazı yolsuzlara göz yummayınca zaman zaman ülkemizde yaşanan olaylardan biri yaşanıyor ve işsizliğin yolu açılıyordu kahramanımıza
Gel zaman git zaman, araya girenlerin de destekleriyle dönemin Türk- İş Başkanına ulaşılarak İzmirde bir iş imkanı sağlanıyor, eş ve üç çocukla birlikte İzmire yerleşiliyor, yaşamlarında yeni bir dönem başlıyordu artık
Kahramanımız (Sürekli kahraman yazmamak için bir ismi olsun istiyorum. Ben Hamdi olarak anacağım onu) Hamdi, Döne ile evli. Mehdi, Hanife ve İsmail adlı üç çocukları var. Büyük oğlu Mehdi orta üçe, Hanife İlkokul sona, İsmail ise İlkokul 2ye gidiyor.
Mehdi, sanata fena tutkun. Tiyatrocu olmayı, müzisyen olmayı düşlüyor. Şiir yazıyor, öykü ve roman yazıyor kendi çapında. Bağlama ve müzik ise başka türlü bir tutku onun için
Konservatuvar son sınıftan terk müzik öğretmeni Hasanın dershanesinde okul zamanının dışında bulunuyor, hem hocaya yardım ediyor hem de nota ve bağlamayı hakkıyla öğrenmeye çalışıyor...
Ve, ortaokulu bitirdiğinde yıl 1970, artık pikap kristalini bağlamanın eşiğine yaslanan uclarına bağlanan iki kablonun anfiye giderek ses ürettiği elektro bağlamasıyla cambazanelerde (sirkin ufak versiyonu) solistlerin arkasında (o dönemin adıyla baş bağlama- şimdiki adıyla maystro ), düğünlerde, konserlerde ve benzeri etkinliklerde bağlama çalmaya ve ufak ufak para kazanmaya başlıyor
Yazdığı roman denemelerini masanın bir kenarına koyarak onları gördükçe daha bir yazma hırsı gelen Mehdinin bir kış akşamı yaşadığı olumsuzluk yıkım yaratıyordu. Oğlunun dersten çok sanat yönelmesinden rahatsız olan Hamdi, Mehdinin yazdığı defterin yanında duran hikaye ya da roman denemesi dolu defterlerini kaptığı gibi bir anda yanan sobanın kapağını kaldırarak içine atmasının oğlunda yarattığı hasarın farkına varamamıştı
Kendini odasına kapatan Mehdi, küçük bir valiz hazırlamış, sabahleyin evden kaçmayı kafasına koymuştu ama işe giden babasının ardından bakkala giden annesinin erken döneceğini ihtimal veremeyince işler berbat olmuştu
Oğlunu elinde çantayla merdivenin başında gören Dönenin elindeki ekmek torbası yere düşerken ağzından ise şunlar dökülüyordu: Ben sizler için bunca kahrı çekeyim ve sen beni bırak git öylemi oğlum?
Annesinin bu sözleri karşısında dayanamayarak ağlaya ağlaya geri dönen Mehdi, evi terk edememiş ama babasıyla olan küslüğü hayli uzun sürmüştü (Aradan yıllar geçtikten sonra oğlunun sanattan kazandığı paraları gören Hamdi, yıllar sonra da olsa o akşam yaşattığından duyduğu pişmanlığı dile getirerek özür diliyordu...)
Sabah kahvaltılarını yeni doldurulmuş, kapaklanmamış Pepsi, üzüm, peynirle yaptığı Pepsi-Colanın fabrikası, ardından Pamuk Mensucat, ardından Yün Mensucat ve askerlik dönemine kadar çalışıp -ilk aşkı tattığı Beşikçioğlu incir işletmesinde görev yaparken, bir yandan da Akşam Ticaret Lisesinde okumaya çalışıyor
Bu arada baba Hamdi İzmirin bamyası ve Patatesi ile ünlü ilçesinde tarlalar içinde hisse tapulu bir parsel, ardından bir parsel daha alarak aile bütçesini sıkarak yavaş yavaş bir gecekondu yapıyor, yıkım kararı, Aftı derken Evin bulunduğu bölgeden kadastro geçiyor. Resmi tapu işlemi başlıyor ama bizim dürüst Hamdi, kadostro memurunun imasını çözemeyip bir toka yapamadığı için 57 metre karesi belediyeye, 12 metrekaresi bir kişiye, 8 metrekaresi ise bir kişiye hisselendiriliyor .
Aşağı yukarı 70 metrekarelik bir bölümü de yol diye güme gidince toplam 365 metre karelik iki parselden neredeyse bir parsel kalıyordu. 57 metrekareyi belediyeden satın alma, hisse çıkarılan biriyle hesaplaşma ve sahibine ulaşılamayan 8 metre kare ile 299 metrekarelik bir alan oluyordu Yeşili, ekmeyi biçmeyi seven, koyun, keçi beslemeyi çok seven Hamdinin yanı sıra karısı Döne ise tarlalarda gündelikçilik ve benzeri işleri yaparak evin bütçesine katkı koymaya çalışıyor bir çok ailede olduğu gibi
Devam Edecek.....