“Giyinmek” Benliğin Sunumu

  • 0
  • 755
Yazı Boyutu:








Erving Goffman, “Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu” kitabında toplum içindeki bireyi sahip olmak istediği imgeler doğrultusunda rolünü oynayan bir tiyatro aktörü olarak aktarmaktadır. Yaşamı bir tiyatro sahnesi olarak ele alan Goffman, bireyin çevresindekileri de “izleyici” olarak açıklar. Aktörler “bir rutini oynayan kişiler” olarak ifade edilirken; gerçekleştirdikleri performansı sürekli gözden geçirdiklerini ve diğer insanların düşünceleriyle ilgili fikir sahibi oldukları belirtilir.

Goffman’a göre; birey günlük yaşamında birçok farklı performans sergileyerek sahip olmak istediği benliği kişilerarası iletişimde göstermektedir. Bu doğrultuda; birey sosyal ve toplumsal ilişkilerde sunmak istediği benliğe elverişli olmayan davranış, tutum vb. unsurları saklama eğilimindedir. Goffman Dramaturjik Yaklaşımı’nda, bireylerin davranışlarını “sahne önü” ve “sahne arkası” olarak tanımlar. Birey, izleyicisinin zihninde “ideal” bir benlik oluşturmaktadır ve sunmak istediği benlik doğrultusunda davranmaktadır.

Giyinmeyi bir “temsil” olarak ifade edersek; konuşmadan bizim hakkımızda topluma hikayeler anlatan aracılar olarak açıklanabilir. Giysilerin verdiği mesaj, düşündürdükleri ve hissettirdikleri önem taşır. Bununla ilgili çok fazla bilgilendirici yazıya da denk gelmişsinizdir. İlk iş görüşmesinde giyilecekler, romantik buluşmada giyilmemesi gerekenler vb… Goffman’ın bahsettiği toplumdaki rollerimize giyinerek girmekte olduğumuzu düşünüyorum. İzleyicilere vermek istenilen mesaj çoğu kez kıyafetlerimiz aracılığıyla aktarılırken, üzerimizdekiler birer iletişim aracına dönüşüyor.

Giyim, resim sanatında da mesaj veren bir araç durumunda olabilir. Örneğin; Tassili n’Ajjer tarafından Cezayir’de bulunan mağara resimlerinde etek giymiş figürler bulunuyor. Bu resimlerin 10,000 yaşında olduğu düşünüldüğünde giyimin ne kadar eskiye dayandığı anlaşılabilir. Kıyafet ve kumaş yine sanatçıların eserlerinde binlerce yıldır yansıtmaya çalıştığı bir konu. Michalengelo’nun Pietà isimli heykelinde çarmıha gerildikten sonra İsa’yı, Meryem’in kucağında görürüz. Burada kadın olarak Meryem’in bedeni fazlaca örtülüyken; erkek olarak İsa’nın bedeni çoğunlukla çıplak olarak tasvir edilmiştir. Louise Bourgeois’in 1975’te kendi yaptığı “Avenza” isimli heykeli giymesi sanat ve giyimin ne kadar iç içe olduğunun göstergesidir.

Günümüzde giyim sanat olarak kabul edilebilir. Goffman’ın benliğin sunumunda ifade ettiği kavramlar, giysiler üzerinden verilebilir. Dünyaca ünlü organizasyonlarda da yapılmaya çalışılan budur. Met Gala, Oscar Kırmızı Halı, MTV Video Müzik Ödülleri gibi seremonilerde bir tema belirlenerek; ünlülerin üzerindeki kıyafetler birer performans aktarım aracı olabilir. Ayrıca, dünyaca ünlü markaların yaptıkları defileler, moda haftaları da yalnızca kıyafetleri veya tasarımları gösterme amaçlı değil; bir performans ortaya çıkararak mesaj iletim aracı olarak kullanılmaktadır.

Kıyafet sadece kullanışlı olmak veya bir amaca hizmet etmek zorunda değildir. Akıllıca kullanıldığında; bireyin yaşamı, yaptıkları, düşünceleri, istekleri hakkında çok fazla içerik ortaya koyar. Kıyafet ve giyinmek, Goffman’ın benliğin sunumunu açıklarken kullandığı gibi bireyin günlük hayatta sergilediği performansı için bir araç olabilir. İzleyiciye, bireyin kendisi ile ilgili yansıtmak istediği rolü sessizce iletebilir. Ayrıca tasarımcılar, yarattıkları kıyafetlerle iletmek istedikleri mesajı kolayca sunabilir. Sanatçılar, tasarımcılar hayatla olan bağlarını eserleri üzerinden topluma sunuyorlar ise, giyimi de bunun bir parçası olarak ifade etmek yanlış olmaz. Giyim, yalnızca bir endüstriyi temsil etmekten çok daha fazlasını sunmaktadır. Tıpkı “The Devil Wears Prada” filmindeki gibi modanın toplum içinde bir yaptırımı olduğunu ve bireye toplumsal başarı veya dışlanma getirdiğini ifade edebiliriz.

YORUM YAZ