Sanat, Mekan… Kayar Gider Elimden, Tutamam

  • 0
  • 589
Yazı Boyutu:










Sanat, Mekan… Kayar Gider Elimden, Tutamam*

Mekan, barınma veya başka ihtiyaçları karşılayan bir kavramı ifade eder. Mekanın türü, formu, fonksiyonları; zamana veya kültüre bağlı olarak değişmektedir. Toplumun ticaret, ulaşım, eğitim gibi ihtiyaçlarına göre dönüşüm geçiren mekan kavramı; yalnızca günlük yaşamdaki nesneler topluluğundan oluşmamaktadır. Aynı zamanda belirli içeriklerle üretilen sanat eserleri de mekanların anlamlarını güçlendirmektedir. Mekan tasarımları bu bağlamda tamamlayıcı biçimde ön plana çıkmaktadır.

Farklı sanat eserlerinde mekanın öneminin vurgulandığını görebiliriz. Örneğin; benim de makalemin bulunduğu Kafka’nın “Şato” romanındaki mekan tasarımları büyük önem taşımaktadır. Pek çok mekan unsuru içeren bu eserde, olaylar Şato ve yönetimindeki köy arasında geçmektedir. Toplumsal düzene ait birçok mekânsal öğeyi barındıran Kafka’nın inşa ettiği köy ve Şato merkezli bir dünyayı içermektedir. Eserde mimari kullanılarak zihinsel sınırların ve yabancılaşmanın nasıl ortaya çıktığı anlaşılabilir. Romanda oluşturulan mekan ve mimari öğeler köyün dışından gelen baş karakter K.’nın kendini ortama ait hissetmemesi sonucu topluma yabancılaşmasını ortaya çıkarır. Halk ve devlet arasındaki yabancılaşma ortamını betimleyen romanda; “Şato” ile gizli bir iktidar ve onu koruyan bürokrasi imgelenmektedir.

Heykel sanatında ise mekanla ilişki diğer sanat dallarından çok daha farklı bir noktadadır. Hem iç hem dış mekanda bulunabilmesinin yanında heykel, mekandaki kütlesinden dolayı sembolik değerinin sergilendiği bir nesne olarak ifade edilebilir. Kapladığı alan ile mekanda hakimiyet kurabilme özelliği çok daha fazladır. Özellikle eski tarihlerde heykelin kutsal mekanların konseptini tamamlama özelliğini de unutmamak gerekir. Öte yandan heykel, diğer sanat dallarından farklı olarak şehir meydanlarında yer alarak; toplumsal sembollerin sergilenmesinde de aracıdır.

Heykelin üç boyutlu bir yapıya sahip olması, varlığıyla mekanı somutlaştırmasını sağlamaktadır. Resim sanatının sergilenmesinde ise mekan bir duyguyu oluşturduğu için, bu noktada fiziksel mekan daha sanal bir unsur olarak yer alır. “Kalınlığı” olan bir sanat olduğu için heykelin somut varlığı, mekanı da kavratmaktadır. Tabi ki modern sanatta yer alan “heykel” geleneksel bağlamdan oldukça farklıdır. 20. yüzyılın başında hemen hemen tüm sanat dallarında ortaya çıkan geleneksel karşıtlığı; heykel sanatçıları için de geçerli olmuştur. Heykel sanatçıları eserin; kaideli (bir şeyin yere dayanan bölümü veya bir şeyin üzerine oturtulduğu nesne), kütlesel ve gelenekselleşen bir yapıya sahip olmasına tepki göstermişlerdir. 20. yüzyıl öncesinde üretilen heykel eserler, sağlam ve dayanıklı olsa da yeni dünyanın ihtiyaçlarını karşılayabilir mi tartışma konusudur.

Naum Gabo ve Antonie Pevsner heykelin sahip olduğu kalıplara karşı çıkarak yayınladıkları manifestoda şöyle belirtirler; “Heykelde heykelsi bir öğenin kütlesini kabul etmiyoruz… Ama siz bütün eğilimlerin ve meyillerin heykeltıraşları, hacmi kütleden kurtaramayacağını sanarak bin yıllık önyargıları tekrar etmektesiniz.” Bu manifesto heykel formunun o güne kadar var olan yapısının çözülmesini başlatan bir durumdur. Devamında heykel sanatında ağır kütle ve kaide ortadan kalkarak; geleneksel malzeme kullanımı da geçerliliğini kaybetmiştir.

Heykeltıraş Vladimir Tatlin’in “Karşıt Duvar Kabartmaları” eserinde kullandığı malzeme heykelin kendisini oluşturmaktadır. Geleneksel heykelden farklı özelliklere sahip olan bu eser, mekanı farklı bir forma sokar. Eserin yer aldığı duvar pasif bir durumdayken; sanat yapıtının varlığıyla tüm dikkati mekana çekmektedir.
Kurt Schwitters’ın “Merzbau-Erotik Katedral” isimli eseri de heykelin geleneksel yapısına zıt bir örnektir. Sanatçının bu eseri, mekanla ilgili yeniden hatırlatılan bir konu olduğunu ifade eder. “Merzbau” bir atölyeden ortaya çıktığı için; mekan, malzeme ve sanatçı bağlamlarında ilerler. Mekan genişler, zaman uzar; fonksiyon ve sanat gibi kavramlar da değişkenlik gösterir. “Merzbau” bir sanat eseridir. Bunun yanında mimari bir özelliği de bulunur.

Günümüz sanatında birçok eser, mekanın özelliklerine göre biçimlenerek; bulunduğu alana ait özellikler taşımaktadır. Eserin, mekanı biçimlendirme ve sanatın üretim sürecine dahil olma gibi özellikleriyle; geleneksel sanatın mekana atfettiği birçok konuda anlayış farkları vardır. Artık mekan, geleneksel sanattaki gibi seyir ve saklama özelliklerini taşımaktan ziyade; sanatın var oluşunda görevi bulunan bir konumdadır. Örneğin, Refik Anadol’un “Alkazar Rüyası” isimli interaktif enstalasyonunun, İstiklal Caddesi’ndeki eski sinema salonu olan Alkazar Sineması mekanında yer alması gibi… Enstalasyon gibi üretimler, eserin mekanla organik bağlarını gözeterek yaratılmasını sağlayan bir içeriktir.

*Evdeki Saat-Zaman Mekan

YORUM YAZ