“Tasarımcının Notu”: Bourdieu ve Kültürel Sermaye

  • 0
  • 128
Yazı Boyutu:










Türkiye’de grafik tasarımında 20. yüzyılın sonlarında yaşanan gelişmeleri ele alan “Tasarımcının Notu” isimli sergi Şubat 2025’e kadar Salt Beyoğlu’nda gezilebilir. Grafik tasarımında 1970’ten 1990’lara kadar işler yer alan sergide, kültür yayıncılığının güçlenmesi izleyiciye aktarılıyor. Sergide, grafik tasarımcısı bir özne olarak ele alınarak; kitap kapaklarının tasarım unsuru olarak nasıl yer aldığı anlatılıyor.

1980 yılında Türkiye’de yaşanan siyasi olaylar, toplumsal anlamda bir değişime yol açarak; yayıncılığın da farklı bir hal almasına sebep olmuştur. Böyle bir dönemde kitap, hem siyasi bir içerik malzemesi hem de kültürel bir meta olarak görülmeye başlamıştır. Kapak tasarımlarında yer alan resimler sebebiyle suç sayılarak yasaklanan kitaplar olmuştur. Diğer yandan kitap, kültür endüstrisinin sunduğu yeni bir değer olarak yer almıştır. Bu dönemde görsel iletişim önem kazanarak, grafik tasarım kavramının ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

“Tasarımcının Notu”nda, grafik tasarımının bu dönem yaşadığı süreç ve değişim izlenebilir. Aynı zamanda bir kitabın oluşumunda, iletişimde olunan farklı aktörleri ve karar süreçleri hakkında fikir sahibi olunabilir. Sergi ayrıca; yayınevlerinin talepleri, bilgisayarın tasarım sürecine dahil olması ve baskı dönemi gibi birçok konuyu da tasarımlar üzerinden anlamaya fırsat veriyor.

Sosyolog Pierre Bourdieu’nun, kültür konusuna dahil olması “kültürel sermaye” kavramı ile olmaktadır. Kültürel sermaye, kültürün ve geleneğin sosyalleşerek alınması ile oluşan bilgiyi ifade etmektedir. Zamanla edinilebilir olsa da, mülkiyet gibi aktarılamaz. Bireyin habitusuna etki ederek, kültürel etkilerin daha engelsiz bir duruma gelmesine yol açar.

Sermaye, birikerek artmaya dayanmaktadır. Bourdieu’nün de sermaye kavramları birbirlerini etkileyerek artış göstermektedir. Ekonomik sermayenin kültürel sermayeye dönüşmesi veya kültürel sermayeyi arttırmak, sermayenin varlığını devam ettirmesi anlamına gelmektedir. Örneğin; ekonomik sermayesi iyi olan bir aile, çocuklarına daha nitelikli bir eğitim sunarak kültürel sermayeye dönüşümünü sağlayabilir.

Bireyin habitusu ve alanı, onun kültürel sermayesi ile bağlantılı olarak oluşmaktadır. Bir kişinin habitusu, aile ve çevresi tarafından kendisine benimsetilen entelektüel tandans ile oluşur. Habitus; aile, sosyal sınıftaki değişiklikler ve sosyal etkileşim ile değişiklik gösterebilir. Ayrıca; bireyin tüm kişisel özelliklerini içine alan kültür bilgisi, yeme-içme adabı, oturup-kalkması gibi gelişimlerin karmaşıklığında ortaya çıkmaktadır. Habitus, bireysel özellikleri içerse de; toplum ve yakın çevre doğrultusunda oluştuğu için bu koşullar bağlamında incelenmelidir.

Alan kavramı ise, toplumun belirli bir alan içinde kültürel sermayeyi tanımlamaya çalışırken ortaya çıkan çatışmalar ile oluşturulan toplumsal konumu ifade etmektedir. Bourdieu’nun alan teorisi, “Tasarımcının Notu” ile sosyal yapının incelenmesine olanak sağlamaktadır. Bu sebeple, bu sergi yalnızca bir gösterim değildir. Aynı zamanda, izleyici ve tasarımcı arasında kültürel mesafeyi azaltan bir araç olarak da ifade edilebilir.

İzleyici, “Tasarımcının Notu” ile yaratıcı süreci görebiliyor. Ayrıca tasarımcıların; yetkinlik, tarz ve bilgi gibi kültürel sermayelerine tanık olmak; izleyicinin gözünde “tasarım otoritesi” olarak konumlanmalarına olanak sağlıyor. Bourdieu’ye göre, yaratıcı süreci sunmak izleyiciye öğrenme fırsatı vererek; toplumdaki kültürel sermayenin artmasına yardımcı olmaktadır. Bu sayede, sanat ve tasarım izleyicisi daha bilinçli ve detaylı bir bakış açısı kazanır. Sergide, tasarımcılar grafik tasarımı alanında güçlenme biçimlerini ve kültürel sermaye birikimlerini izleyiciye sunuyor. Böylece izleyici, dünyaya dair daha yetkin bir bakış açısı kazanarak; kültürel açıdan zengin bir konuma geçiş yapıyor.

Bu sergi habitus ve alan kavramları bağlamında ele alındığında; tasarımcıların kendilerini konumlandırma ve izleyiciye bu alanı sunma şekilleri açısından bir fırsat taşımaktadır. Bu bağlamda, tasarımcıların habitus kavramı doğrultusunda yaratıcı kimliklerini oluşturma biçimleri açığa çıkmaktadır. Sergide yer alan orijinal çizimler, notlar aslında tasarımcının gündelik davranışlarını ve alışkanlıklarını yansıtarak “alan” kavramını göstermektedir.

Tüm bunlara göre; izleyicinin bu sergideki deneyimi “alan içi keşif” olarak adlandırılabilir. İzleyici tasarım sürecini gözlemleyerek, kendi habitusunu şekillendirir ve bu alanın normları doğrultusunda bir farkındalık kazanabilir. İzleyicinin bu sergi ile yaratıcı alanın bir parçası haline gelmesi, Bourdieu’nün kültürel sermaye birikimiyle doğrudan ilişkilidir.

YORUM YAZ