Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

“Eleni, Düşlerde Kalan Girit”, “Eleni’nin Kızı Halime” ve “Sinesaf” kitaplarının yanında, Paris Güzel Sanatlar Fakültesi’nde görülen eğitimler, pek çok atölyede çalışmalar, Amerika- Florida’da dahil olmak üzere pek çok kişisel sergiler, İzmir Bienali’ne eserleriyle defalarca katılmalar, farklı karma sergilerde yer almalar… Bugün halen basılmayı bekleyen kitaplarının yanında yine İzmir Bienali başta olmak üzere birçok proje için resim yapmaya da hız kesmeden devam eden Ressam, Yazar Ferda Bozoklar Ardalı Kent Sohbetleri köşemizin bu ayki konuğu.

  • 0
  • 13.494
Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum
© bizimizmir.net
Yazı Boyutu:

“Kendi romanlarımın kapaklarını da genellikle kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum. O tablolara, romanın içindeki konular ilham kaynağı oluyor.”

Bir düşünün!
İlkokul yıllarında resme merak salıyorsunuz, defterlerinizin yarısı resimle dolu. Sonra…
Hatıra defteri tutmaya başlamakla birlikte edebiyata ilginiz başlıyor, kısa kısa şiirler, öyküler yazıyorsunuz.

O günlerden bugüne de “Eleni, Düşlerde Kalan Girit”, “Eleni’nin Kızı Halime” ve “Sinesaf” kitaplarının yanında, Paris Güzel Sanatlar Fakültesi’nde görülen eğitimler, pek çok atölyede çalışmalar, Amerika- Florida’da dahil olmak üzere pek çok kişisel sergiler, İzmir Bienali’ne eserleriyle defalarca katılmalar, farklı karma sergilerde yer almalar…

Bugün halen basılmayı bekleyen kitaplarının yanında yine İzmir Bienali başta olmak üzere birçok proje için resim yapmaya da hız kesmeden devam eden Ressam, Yazar Ferda Bozoklar Ardalı Kent Sohbetleri köşemizin bu ayki konuğu.

Aylin Akdoğan: Sizi tanıyabilir miyiz?
Ferda Bozoklar Ardalı: Öncelikle, bana derginizde yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. İnsanın kendini anlatması en zor iş gibi geliyor bana. İzmir Özel Türk Koleji’nden mezun olduktan sonra, Ankara Üniversitesi, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdim. Bir yıl İngiltere’de eğitim gördüm. Bir süre babamın şirketinde çalıştım. Estetisyen yetiştiren bir kurstan diploma aldıktan sonra bir süre de Estetisyen öğretmenliği yaptım. 1998’de bir arkadaşımın atölyesinde resme başladım.

AA: Sanatla bağınız ilk olarak galiba resimle başlamış. Detayları bir de sizden öğrenelim.
FBA: Resme, ilkokul yıllarında başladım. Defterlerimin yarısı resimle doluydu. Özellikle kız resmi yapmayı çok severdim. Arkadaşımın atölyesinde resim yapmaya başladıktan sonra, resmi ne kadar çok sevdiğimi bir kere daha öğrenmiş oldum. Figen Beğen Atölyesi’nde resim yaparken hep birlikte Paris Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yaz dönemi resim kurslarına devam ettik. Figen Beğen Atölyesi ile birlikte birkaç karma sergiye katıldım. Bu arada Amerika ‘da Florida Türk Amerikan Derneği’nde ve İzmir Ticaret Odası’nda kişisel sergiler açtım. Bir süre, Şenol Tilki Atölyesi’ne devam ettikten sonra, Seba Uğurtan Atölyesi’ne başladım. Su grubuna dahil oldum. Orada o kadar güzel arkadaşlık oluşturduk ki; bir daha başka bir atölyeye gitmek içimden gelmedi. Su grubuyla Floransa Bienali’ne katıldık. Çok çeşitli sergilerimiz ve etkinliklerimiz oldu. Hep birlikte Seba Uğurtan‘ın kurucusu olduğu İzmir Bienali’ne altı kez katıldık.

AA: Resimle başlamışsınız ancak devamında sizin kaleminizden kitaplar da var. O hikâyeyi de kısaca sizden öğrenelim.
FBA: Edebiyatla tanışmam, hatıra defteri tutmamla başladı. İlkokulda; kısa şiirler, öyküler yazıyordum. İlk roman çalışmam ise, oğlum Amerikan Koleji’nde okurken, aile ağacını hazırlama ödevi verildiğinde oluştu. Yaşı büyük olan akrabalarımı çağırıp, onlardan aile hakkında bilgiler topladım. Babamın dedesine ait hikâyeyi küçükken duymuştum ve onu kısa bir şekilde öyküleştirmiştim zaten. Aile büyüklerinden daha ince detayları öğrenince, onları romanlaştırmaya karar verdim. Üniversitede, İngiliz ve Amerikan edebiyatına ait çokça kitap incelediğimizden, nasıl kitap yazacağım hakkında fikirlerim vardı. Hatta ileride kitap yazarsam William Faulkner tarzı, “flash back/geriye atımlarla” tasarlanmış bir roman yazarım diye düşünüyordum. Romanı yazmaya başladığımda, üniversitede aldığım edebiyat derslerinin teknik açıdan yeterli olmadığını hissettim. Bunun üzerine, Hidayet Karakuş Yazarlık Atölyesi’ne devam etmeye karar verdim. Beş yıl, bu atölyeye devam ettikten sonra Ege Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık atölyesindeki kurslara katıldım. Bu sırada, Kadın Yazarlar Derneği’ndeki senaryo kurslarının da çok faydasını gördüm.

Girit ve İzmir hakkında yazılan, bulabildiğim bütün kitapları okumaya çalıştım.
Not aldığım tarihleri, aile öykülerimizle birleştirerek ilk romanım, “Eleni, Düşlerde Kalan Girit” kitabını piyasaya çıkardım. Arkasından gelen, “Eleni’nin Kızı Halime” adlı ikinci romanım ise birincinin devamı niteliğinde. Daha çok, 1900 ve 1922 yılları arasındaki İzmir’i anlatıyor. İzmir yangınıyla son buluyor.
Üçüncü romanım “Sinesaf” ise babaannemin, mübadeleyle Girit’ten Türkiye’ye göç etmesini anlatıyor. Dördüncü ve beşinci kitaplarım hazır ama torunlarımın dünyaya gelmesi, eşimin sağlık sorunları basım tarihini geciktirdi. Hala toparlayıp baskıya veremedim.

AA: Aslında ben okuyucularımıza hem ressam hem de yazar yönünüzü daha detaylı anlatalım istiyorum. O yüzden önce şöyle sormak istiyorum. Ferda Bozoklar Ardalı’nın fırçası bize ne anlatır?
FBA: İlk resimlerim bir yerden bakarak, Repredüksiyon tarzı tablolardı. Sonraları hikâyesi olan, içimden geldiği gibi soyut resimler yapmaya başladım. Bildiğiniz gibi Seba Uğurtan iki yılda bir İzmir Bienali’ni gerçekleştiriyor. O yılın konusuna göre farklı resimler yapıyoruz. “En severek hangi resmi yaptınız?” diye sorarsanız eğer; Su grubu ile birlikte, Tepecik Hastanesi Çocuk Onkoloji Bölümü’ne yaptığımız Masal Kahramanları serisiydi. Bu yıl torunlarıma o tarz resimler yapmayı düşünüyorum.

AA: Kitaplarınız peki, onlar ne anlatır?
FBA: Kitaplarımda, aile büyüklerinden yola çıktığımdan önceleri; mübadele, Girit, İzmir tarihi baş konularımdı. Aynı zamanda; romanların, bir mesajı olmasına dikkat ettim. Örneğin, üçüncü kitabımda mübadelenin yanı sıra; tarihi eser kaçakçılığını da işledim. Dördüncü kitapta ise babamın amcasına daha çok yer verdiğimden, onun Yassıada’da yatmasından dolayı Menderes zamanını da irdeledim. Beşinci kitap, benim üniversite yıllarımı da kapsıyor. 12 Eylül 1980’de üniversitedeyken başımdan geçenleri anlatıyorum. 80 ihtilâlini konu alıyorum.
Annem Sökeli olduğu için, annemin hayatının yanı sıra Söke hakkında da kısa bilgiler var.

AA: Ben, sanatın herhangi bir dalıyla köprü kurulurken ilham kaynağının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Eğer bana katılıyorsanız sizin ilham kaynaklarınızı da merak ediyorum.
FBA: Tarihi çok seviyorum. Tarihten çok ilham alıyorum. Güncel olaylar da ilham kaynağım olabiliyor. İstanbul Harbiye’de bir sergiye hazırlanırken, teröristlerin bulunduğu mağaralar bombalanıyordu. O sergiyi tamamen mağaralara ithaf etmiştim. Göçmenlik de ilgimi çeken konulardan. Bir keresinde İzmir Bienali’nde konumuz “göç” üzerineydi. Çok severek yapmıştım o resimleri. Kendi romanlarımın kapaklarını da genellikle kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum. O tablolara, romanın içindeki konular ilham kaynağı oluyor.

AA: Yeni projeler var mı peki?
FBA: Dördüncü ve beşinci romanlarımı bir an evvel toparlayıp bastırmak istiyorum. Önümüzdeki yıl, Bienal’e de katılmayı arzu ediyorum. Yıllardır yoga ve meditasyonu hiç ihmal etmemeye çalışıyorum. Kişisel gelişime çok inanıyorum. Bunun hakkında da bir kitap yazmayı planlıyorum. Ayrıca seyahati çok sevdiğimden elimde epey seyahat yazısı birikti. Onları toparlayıp kitaplaştırmayı düşünüyorum. Girit yemeklerine de özel bir ilgim var. Bir ara onları resimleyip toparlamıştım ama hiçbir zaman baskıya veremedim. En büyük hayallerimden biri de “Girit Yemekleri” kitabı bastırmak.

AA: Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
FBA: Gençlerin kendi atalarının geçmişini öğrenmelerini çok arzu ediyorum. Atalarının yaptığı hatalara tekrar düşmemeleri veya yaptıkları olumlu işlerden ders çıkarmaları çok önemli. Onların, tecrübelerinden faydalanırlarsa dünya barışına daha büyük bir istekle katkıda bulunurlar, sahip çıkarlar. Bana bu sayfada yer verdiğiniz için tekrar teşekkür ediyorum. Sevgiyle kalın.

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Bu köşeden bir Gürer Aykal geçti…