Ülkemizin neredeyse diğer ucundan, bu şehre uzanan bir başarı hikâyesi…
Üniversite sınavına girmek için geldiği İzmir’de sınav salonu penceresinden gördüğü İzmir Devlet Konservatuvarı’na başvuru yapıp, sınavı birincilikle kazanarak başlıyor her şey ve böylece Bingöl’de başlayan hayat hikâyesi, 33 yıldır İzmir’de devam diyor.
Şöyle diyor Teyfik Rodos;
”1990 yılında girdiğim İzmir Operası’nda 33 yılımı neredeyse geride bırakıyorum. Kısmetse bir 33 yıl daha böyle geçecek.”
Bu temenniye tüm kalbimle katılarak sorularıma başlıyorum.
Aylin Akdoğan: Mesleki hayatınızla ilgili o kadar dolu dolu bir geçmişiniz
var ki, sorularımı seçmekte zorlandım açıkçası. Ama önce sizi tanıyarak başlayalım isterseniz.
Teyfik Rodos: İzmir Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısıyım. 1990 yılında girdiğim İzmir Operası’nda 33 yılımı neredeyse geride bırakıyorum. Bu 33 yıla operalar, konserler, turneler, yarışmalarla dolu bir hayat bıraktım ve kısmetse bir 33 yıl daha böyle geçecek. Evli ve iki çocuk babasıyım.
AA: Bilgisizliğimi bağışlayın lütfen ancak doğduğunuz topraklarda operanın bugünkü yeri nasıl?
TR: Bingöl doğumluyum. Elbette ki opera kültürü ülkemizde daha çok yeniyken oralarda çok bilindiği söylenemez. Geçmiş yıllarda bu böyleydi, ancak medya, sosyal medya ve ayrıca genel müdürlüğümüzün sık sık yaptığı turnelerle daha bilinir ve ilgi görür hale geldi diyebilirim. Evet, bizim kültürümüzden farklı bir müzik kültürü ancak dinlemeye, öğrenmeye merak duyanların, özellikle de gençlerimizin ilgisi giderek artıyor diyebilirim.
AA: Bildiğim kadarıyla mesleğe ilk adımınız 1983 yılında İzmir’de başlıyor. 83 öncesi nasıl peki? Yani meslek hayalleriniz o dönemde nasıldı?
TR: 1983 öncesi doğduğum şehirdeydim yani Bingöl’deydim. Liseyi bitirip üniversite sınavı için geldiğim İzmir’de, hayatım konservatuvar ve operayla kesişti. Öncesinde de elbette ki yine müzikle iç içeydim. Türk müziğiyle ilgileniyordum. Bağlama ve halk müziği o zamanlardan beri hâlâ olmazsa olmazımdır. Okul konserleri ve halk konserleri yapıyordum. Tabi ki gelecekle ilgili hayaller de bu yöndeydi. İyi bir halk müziği sanatçısı olmak, televizyona çıkmak, kaset çıkarmak… gibi hayallerim vardı. Ancak konservatuvarla birlikte hayatım tamamen farklı bir yön aldı diyebilirim. Açıkçası bundan dolayı hayatımın hiçbir anında pişmanlık duymadım, hatta iyi ki operayla tanışmışım.
AA: Ben genellikle konuklarıma bu soruyu sorarım ve size de sormak istiyorum. Özellikle mesleğinizle ilgili her şey sizin istediğiniz gibi mi oldu?
TR: Bizim meslekte hayaller ve istekler bitmez. Hep daha iyisi, daha yükseği olsun isteriz. Ancak bulunduğumuz şartlarda her şeye ulaşmak o kadar kolay değil. Elbette ki, dünya sahnelerinde devamlı söyleyen bir sanatçı olmayı çok arzu ederdim ancak hayat bazen insanı farklı noktalara götürebiliyor ve tercihler burada çok önemli. Yine de istediklerimin çoğunu elde ettiğimi düşünüyorum. Ama eksikler de var elbette. Mesela, sevdiğim bazı büyük rolleri söyleyemedim ve bunları daha iyi yıllarımda söylemek isterdim. Ayrıca keşke zamanında birkaç albüm çıkarabilseydim. Bunlar için artık biraz geç olduğunu düşünüyorum.
AA: Hazır sizinle buluşmuşken operanın ülkemizde bugünkü yeri hakkındaki fikir, beklenti ve önerilerinizi de öğrenmek isterim.
TR: Opera ülkemizde henüz çok yeni sayılabilecek bir durumda. 80’lere kadar İstanbul ve Ankara’da çok küçük bir kesime hitap eden bir müzik türüydü, ancak 80’lerden sonra İzmir ve daha sonra da Mersin, Antalya, Samsun operalarının açılmasıyla hızlı bir ivme kazandı. Artık 6 ilimizde ve dolayısıyla çevre illerde de, opera ve bale izleyicisi giderek artmaya başladı. Genel Müdürlüğü’müzün organizasyonlarıyla turneler, opera festivalleri, konserlerle birlikte opera ve bale artık yurdumuzun her kesiminde seyirci ile buluşmaya başladı. Son 30- 40 yıldan bu yana artan bir ivmeyle seyircimiz çoğalıyor. Bu da biz opera sanatçılarını çok mutlu ediyor. Bizim şarkıcılık dışında bir başka misyonumuz da bu kültürü halkımıza tanıtmak. Aslında özü müzik olan her şey doğal olarak seyirci tarafından da aynı ilgiyle dinleniyor. Opera tabi ki tür olarak çoksesli ve bu bizim tek sesli müziğimizden farklı olduğu için ilk başta kavram karmaşası yaşanıyor, fakat en nihayetinde aynı ortak dili yani müziği konuştuğumuz anlaşılıyor ve ilk baştaki yabancılık, yerini alkışa ve daha çok izlenmeye bırakıyor.
AA: Opera sanatçısının bir günü nasıl geçer merak ediyorum.
TR: Aslında çok disiplinli olmamız lazım. Öyle, çok ayrı dünyaların insanları değiliz. Fakat sağlığımıza, ses sağlımıza dikkat etmek durumundayız. Düzenli hayat, uyku, alışkanlıklar, beslenme. Bunlar tabi ki her insanın yapması gereken şeyler fakat bunlar bizde daha bir önem kazanıyor. Dikkat etmeliyiz. Bunların dışında her gün yaptığımız ses ve nefes egzersizleri de sanırım bizim en özel ve olması gereken alışkanlığımız. Bunların dışında normal hayattan kopmak da tabi ki mümkün değil.
AA: Yeni projeler var mı?
TR: Yeni projeler elbette var. Zaten olmaması bizim için sorun. Operadaki temsiller ve yeni oyun çalışmaları, opera konserleri, turneler, festivaller de devam ediyor. Bunların dışında özel konserlerim ve yeni projelerimi hayata geçirmeye çalışıyorum. En yeni projem “Yüzyılın Türküleri”. Kısmetse 31 Ekim akşamı Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde hayata geçecek. Burada çok değerli sanatçı arkadaşlarımla beraber halk müziğinin gelişimini anlatırken türkülerimizden örneklerle de bu hikâyeyi birleştireceğiz.
Müzik yapmak bizim için nefes almak kadar önemli. Umarım son nefesime kadar söyleyebilirim.
Aykut Uslutekin'e fotoğraf desteği için teşekkür ederiz...
Müzik yapmak nefes almak kadar önemli
Ülkemizin neredeyse diğer ucundan, bu şehre uzanan bir başarı hikâyesi… Üniversite sınavına girmek için geldiği İzmir’de sınav salonu penceresinden gördüğü İzmir Devlet Konservatuvarı’na başvuru yapıp, sınavı birincilikle kazanarak başlıyor her şey ve böylece Bingöl’de başlayan hayat hikâyesi, 33 yıldır İzmir’de devam diyor.
25 Aralık 2023, Pazartesi 03:51:34 - Düzenleyen: Mehmet Kurt- 0
- 9.775