Masal Yazarı- Çizeri, İzmir Devlet Tiyatrosu Sahne Ressamı (Realizatör), TOBAV’ın Gönüllülük esasıyla çalışan Yönetim Kurulu Başkanı, Zizi ve Nunu’nun yaratıcısı ve daha birçok şeyin mimarı Hale Gökalpsezer ile birlikteyiz. Yaptığımız baskınla yerin darlığına karşın zorunlu olarak çalışmalarını sürdürdüğü atölyesine otomobilimden bin bir zahmetle taşıdığım ışıkları kuramadan, yan yana ya da karşı karşıya oturamadan ilginç bir sohbet gerçekleştirdik. Zeytin çekirdekleriyle çalışırken karşılaşınca soruların sıraları yerini şaşırdı ama ilginç te bir sohbet çıktı ortaya…
Mehmet Kurt: Hale Hanımcığım öncelikle kolaylıklar diliyorum. Tanrı'nın insanlara lütfettiği ölmez ağacı Zeytin'in, o ağacın da insanlar için lütfettiği meyva'nın çekirdeklerini işliyorsunuz…
Hale Gökalpsezer: Evet, onları boncuk haline getiriyorum.
HG: Kısaca size hayatımdaki zeytinin hikayesini anlatayım. 2012’den bu yana çocuklarla disiplinler arası eğitim verdiğim bir sanat atölyesi yapıyorum. Zeytin zaten çok önemsediğim bir ağaç ve ağaç sevgim, doğa sevgim çocuklarla beraber inanılmaz gelişti. İnsan çocuklarla uğraşıp, sürekli bir arada olunca doğaya karşı duyarlılığı çok daha fazlalaşıyor. Benim bütün derdim zeytinin bu coğrafyada ne kadar önemli bir kültür olduğunu çocukları anlatmak. Çünkü bilgilenmeden sahip çıkamayız ve sevemeyiz. Gelecek kuşakların bu kültüre sahip çıkabilmesi için o zeytin ağacını tanıması gerekiyor. Çünkü zeytin çok muhteşem bir ağaç ve karatavuk kuşları sayesinde dağda, kırda, bayırda, kendi kendine yetişen, insanlar bilgilendikçe ve de aşıladıkça asla ölmeyen muhteşem bir ağaç, müthiş bir yerüstü zenginliği. Çocuklar bunlara sahip çıkarlarsa ilerde, toprağın altında altın aramaya gerek kalmayacak. Yerüstü zenginliği ile refah içinde yaşayabilir inancıyla onlara bunu anlatmanın çok önemli olduğuna inandım ve önce bir Zeytin Kız Masalı yazdım. Sonra bu hikaye ile çocuk atölyeleri yapmaya başladım. Hikayeyi okuyor, şarkısını söylüyorduk. Sonra da çocuklar düşüncelerini yazıyor, resimlerini yapıyorlardı. Zeytin yolculuğu benim zeytin gövdelerinden esinlenerek çizdiğim suluboya çalışmalarıyla daha da derinleşti. Sonra zeytin perisi ZİZİ çıktı ortaya. Bu bir çocuk kahraman, çocuklar için bir peri, farkındalık yaratmak için çocukları nasıl kavrarız, kavrarım diye düşünürken aklıma geldi.
MK:Hale hanımcım bir de sizin Nunu olayı vardı. Bununla ilgili izleyicilerimize ve okuyucularımıza ne söylersiniz?
HG: Biliyor olmanıza şaşırdım doğrusu... Oğlum Almanya'ya okumaya giderken bir gereksinimden doğdu Nunular ya da Bereli kuşlar. Çok uzun zamandır illistrasyon yapıyorum ve çocuk kitapları resimliyorum bir sürü karakterim var. Zeytin perisi ZİZİ, NUNU. Nunu da çok sevdiğim bir karakter. hatta arkadaşlarım yakın çevrem onu hep ihmal ettiğimi düşünürler. Onun hakkında bir şeyler yazmamı ve onları çoğaltmamızı ve daha görünür kılmamı istiyorlar. Bereli kuşlar yaklaşık 40 tane. Onunla ilgili de bir sürü bir sürü projem var. Hikayesi oğlumun Almanya’ya gidiyor olmasıyla başladı. Bir kermes vardı arkadaşım burada Nunuları satabiliriz demişti. Bende onları kitap ayraçları, kartlar olarak çoğaltmıştım ve bayağı da ilgi görmüştü, umarım daha fazlasıyla görürler. Bir de Kedi Mİ serisi var, Yağmur Yayın Gurubu, Bir Karga Masalı, Zeytin Perisi ZİZİ VE Pamira ve Bay Sol isimi kitaplarımdan sonra Kedi Mİ leride üçlü bir seri olara bastı…Bu seriyle sokaktaki canlar için bir sosyal sorumluluk projesine başlamayı umut ediyoruz…
MK:Hale hanımcığım yanlış hatırlamıyorsam 4 dönemdir( 8 YIL) TOBAV’da gönüllülük esasına dayalı bir başkanlığınız var. TOBAV sizin için neyi ifade ediyor?
HG: TOBAV, pandemi öncesine kadar hayatımın yüzde 80’ini kapsayan çok önemli bir kurumdu, maalesef pandemi ve öncesinde yaşanan birtakım talihsizlikler sonucu (bulunduğumuz Han da çıkan yangında çok zarar görmüştük) şu anda faaliyetlerine ara vermiş durumda. Belki de şu anda başkanlığım aktif olarak devam etseydi sizinle burada bu röportajı yapamıyor olurduk, belki de TOBAV’da olurdu. Çünkü ben tamamen işlerime, kendi uğraşlarıma ara verip kendimi vakfetmenin ötesinde başka bir forma girmiştim. Bu süreç bana biraz kendime dönmekle ilgili aslında güzel bir olanak tanıdı ve ne kadar özlediğimi, bu işlerle uğraşmanın bana ne kadar keyif verdiğini tekrar hatırladım. Tabii bu arada hızlı bir şekilde yaklaşık 1 senedir yazarlık- çizerlik işim de devam ediyor. fakat TOBAV hayatımdan çıkmış değil. Pandemiden sonra tekrar bu güzel yürekli çocukları kavuşacağımızı umuyorum. Orada sanatı kültürlemek adına çok önemli işler yapıyorduk. Çocuklara akademik yollardan temel sanat eğitimi veriyorduk ki bu çok son derece önemli, yani sanatı kültürlemek olayı çok önemli. Sanata Evet mottomuzun temeli… Maalesef eğitimde sonuçları birden bire alamıyorsunuz. Şimdi başladığımız da karşılığını bir 20 sene sonra alıyorsunuz belki. O yüzden işe çocuklarla başlamak çok önemli. Bu Kurslarımızın adı Sanata İlk Adım isimiydi , o kurslarda çocuklar yeteneklerine göre yöneliyorlardı ve bence TOBAV’ın en önemli misyonuydu. Umuyorum bu olumsuz şartlardan, daha fazla etkilenmeden tekrar faaliyetlerine geçebilir. Depremden sonra yaşadığımız mekansızlık problemi ile bayağı güç durumdayız , Fiziksel alanımızı kaybettik. Sahip olduğumuz alanın bir benzerini bulmak çok zor bulunsada fiyatlar karşılanamaz durumda, kısaca yangın salgın deprem tüm felaketleri gördük… Umuyorum en yakın zamanda uygun bir mekanda buluşup tekrar çocuklar, velilerimiz ve gençlerimizle buluşuruz diye düşünüyorum.
MK: Hangi tür kurslar var? Tobav'da
HG: bizim kurslarımız 4 yaştan başlıyor ve en son mandolin Orkestramız'ın yaş ortalaması ile 70 e kadar varıyor. Bu skala içinde Çocuklarla Temel Sanat Eğitimi, Çocuk Balesi, Çocuk Tiyatrosu, Diksiyon Eğitimleri, Yetişkin Tiyatrosu, korolarımız ve çağdaş dans kurslarımız vardı ve de eğitmen eğitimi… Çok önemli bir kültür merkezi TOBAV. herkesin sahip çıkması gerekiyor.
HG: Opera bir mış gibi sanatıdır aslında. Opera bütün sanatların birleştiği çok multidisipliner bir olay ve görsellik çok önemli. Operada dekorlar çok önemli. Biz dekoratörlerin çizimlerini yapıp getirdiği dekorları gerçekleştiren ekibin resim tarafındayız yani bu arkada gördüğünüz büyük fonlar kostümlerin dönüştürülmesi. Ve bütün aksesuarların boyanması bize ait oluyor. Çok keyifli bir inanılmaz keyifli bir iş.
MK: Ben Hale Gökalp Sezer'i çok merak ediyorum. Nasıl bir insandır? kendinizi nasıl tarif edersiniz?
HG: Kendimi nasıl tarif edeyim ki? Şu anda 50 yaşındayım haddimi bilmeyi öğrendiğini düşünüyorum. İyi bir insan olmak için çabalıyorum. Bildiklerimi aktarmak için uğraşıyorum. Bir duruşun insan için çok önemli olduğuna inanıyorum. Bir sanatçı olarak, sanatçı adayının annesi olmaktan çok gurur duyuyorum. Yani sanat artık benim için bir refleks haline geldi. Dayanışmaya, gönüllülüğe ve yardımlaşmaya çok inanıyorum, gibi gibi…
MK: Masal yazmak, masal resimlemek nasıl bir şey, nasıl bir duygu?
HG: Ben kendimi yazardan çok önce çizer olarak düşünüyorum, çünkü eğer bir şey zihnimde görsel olarak oluşmazsa dile de gelmiyor. Yani önce imgeler, karakterler hayalimde oluşuyor. Bir filmin içinde geziyor gibi oluyorum ondan sonra yazıya dökülüyor. Şimdi hafif hafif kitaplarımın konularının şarkılarını mırıldanmaya başladım. Düzenlemelerini arkadaşlarım yapıyor ve ortaya çok güzel şeyler çıkıyor, çok keyif alıyorum. Benim yazdığım çocuk kitapları etkinlik kitapları olarak ayrı bir kategoride değerlendirilip sunulacak, mesela okullara, öğretmenlere, velilere. Aslında bu pandemi dönemi benim için çok enteresan şekilde, çok keyifli bir dönem oldu ama tabii bunu bu kadar rahat söyleyemiyorum çünkü çok zor zamanlardan geçiyoruz. Özellikle çocuklar için çok zor zamanlar bu zamanlar ve o da biraz içimi acıtıyor açıkçası. Bugün yarım resimlerime tekrar şöyle bir dönmek, tekrar onlara bakmak gerçekten çok ciddi keyif verdi. En kısa zamanda yarım resimlerimi tamamlayıp bir resim sergisi açmayı çok arzu ediyorum. Aslında sorunuzu tam cevaplamadım. Masal yazmak nasıl bir duygu dediniz ya, şimdi bence şöyle yapalım, tekrar oradan devam edelim…
MK: Tamam. Sorumu yeniliyorum. Masal yazmak nasıl bir duygu? Ben çok merak ediyorum. herkes masal yazabilir mi? herkes resim yapabilir mi?
HG: Masal çocuk bilinçaltı için aslında çok önemli. Çocukluğunda masallarla büyüyemeyenlerin yetiştiklerinde yalanlara çok daha kolay inandığını düşünürüm ben. Bu yüzden masal aslında çocuklara gerçekleri anlatmanın, onların seviyesine inerek ve eğlenceli hale getirerek endirek anlatmanın bir yolu ve çok önemli olduğuna inanıyorum ben. benim içimde böyle büyümeyen bir çocuk var herhalde. O yüzden onlara kolay masal anlatıyorum ya da masalları uydurmak kolaylaşıyor diye düşünüyorum. Çizmek tabii çok ayrı bir keyif, Sonsuz özgürsünüz masallarda, distopik bir dünya da her şey mümkün…. Bu hayal ettiğim, istediğim arzuladığım her şeye gönderme yapmanın ya da sözün bittiği yerde resme başlamanın da çok keyifli bir yolu.
MK: Gelenekselleşen bir sorumuz var. Şu anda elinize fırça versek? renk renk boyalarla dolu palet versek, önünüze bir tane de tuval koysak ne çizerdiniz?
HG: Ben son yağlıboya resimlerimde bir konsept üzerine çalışırım her zaman. Bu biraz çocukluğumla, içimdeki çocukla, içimdeki çocuğun bugün çocuk olsaydı ki haliyle çok özdeş resimler. Mesela bu resim mülteci çocuklarla ilgili. Daha çok yani benim çok yaralandığım, sözlerle ifade edemediğim için çizdiğim bir resim. Diyorum ya bu coğrafyada bu zamanda çocuk olmak inanılmaz zor bir şey. Onlar dile gelsin isterim. Yani sözle anlatamadığımız bir şeyi dile getirmek ve çizmek isterim…